Buruşturulmuş bir güz sabahının,

aksak bir saat diliminde,

durmuştu telaşlı ayaklarım.

Bulanık bir kalabalığın göğsünde,

netliğim zaaflarımla gölgelenmişti.

‘Anlatacak bir hikaye kalmadı.’ demişti, iç sesim.

Dahilimde bir son söz, bir dua,

romantize edemediğim düz kelimelerimin yığını,

hepsi bir mavi kibrite feda etmişlerdi, kendilerini.

beni tanımıyordun bundan böyle.


En iyi bildiğim şeyi yaptım,

dönüştürdüm.

Parçaladım bana sunulanı.

Kazıdım yolumdaki ayakları.

Birileri görmesin diye kopardım çiçeklerimi.

Yitirdim kalıcı kıldığımı.

Sakındım ama saklanmadım.


Bir patika kalmadı yerimi bulabileceğim

ve kaçmak istediğimde beni cesaretlendirecek

yosunlu bir ağaç.

Ya kaybolursam,

varacak bir yeri olmayan

insanın ayaklarına kara sular döken

o yolu,

tam olarak hangi taşından tanıyacağım?


Var mı ardı dağımın?

Epey gezdin kamburumun civarında,

baktın ormanımın manzarasına.

Bir denizin dibi kadar çıplak,

bir hayalin kırığı kadar keskindim.

İki göz, bir kalp

bir de kadındım.

O kadardım.


Aşikar, söyle!

Sen hangi tarafındaydın yok oluşumun?

Altımı üstüme getirdiler,

bir yılımı bine böldüler,

çökerttiler edindiğim evleri,

buradayım, kaybolmadım.

Ben zaten hep

ulu ortaydım.

Sayılmayan, dalında duran, olmayandım.


Bundandır,

pencerelerime, kurtlu tahtalar çaktım.

Kaburgalarımda aç yarasalar ağırladım.

Bir kirpiyi göğsüme yatırdım.

Dikenleri kendime katarken,

sessizliğimi yankılandırdım,

sağırların sofralarında.


Hadi,

yıkalım şu odanın duvarlarını,

eksiğim varlığa dönüşsün.

Tohumsuz bir saksıyı sulayalım,

hiçim ete kemiğe bürünsün.

Onlara bırakalım kalanları

ve kıpırdatmayan dünyanın kantarını,

bir iyilik ekleyelim sıfıra.

Tut gözlerime fenerini,

Benzesin uzak bir şehrin ışıklarına,

beş yaşımın mağlubiyeti.


Yine de

bu çatıların ustalarına güveniyorum.

Mahalle bakkalının muhalifliğine,

en sevdiğim şairin iki yüzlülüğüne güveniyorum.

Sonra elbet düzeleceğimi umduğum terapilerin,

son dakikalarına, güveniyorum.

Bunlar sizi ilgilendirmez, biliyorum.

Ama inanmıyorum kendi bütünümün samimiyetine.

Dönüyorum eksenimde,

beceremiyorum, yaşayamıyorum yeniden.