nihai bulutlar ardı

bir kararma vardı


güneş tepelere varırdı

dünya yalanlar ağlardı


bir sağım, bir solum bu sabah

yoksul küllüğümde ölü isimler doğurdum


kulaklarımda adını bilmediğim bir mecaz

antenlerine şükür borçlu radyolarla kavuştu


ne kadar istesem de

bırakamıyorum kalemimi


anlamıyorsunuz, tamam gülüyorum da

her gece bendimin suruna üflüyor ruhum


lanetime lanetler katıyorum yekten

dilime yaraşmış bir küfür, bıkkınlık hepten


brecht demişti, tahterevalliden denklem

yegane kural yalnızca topraktı verilen


düşünmek istemesem de

aklıma bir sen

sevmek istemesem de

kalbimde yek sen


ölümün arasından iğne çelerdim

azrail değil mi?


ölümün acısı gelir en küçükten

hiç beklemezken vurdu en derinden


elime bir kaset verin

zamanı geri çekeyim şarkının güzel yerine geri döner gibi

gitmesi gereken benim bu distopyanın içinden


katlanıyorum elvedalara

doğuştan yalnızım

varoluşumdan cansızım

sancılarımla yalgızım


soba üstünde kavrulan

mandalina kabukları dahi

bu kadar acı taşır mı?


en küçük kırıntılarda yine adını karışladım

voodo tozuna muhtacım


şimdi bir sabah ezanları

bir de eftâlsizlik dokur parmaklarım


madara oluyor ardımın

bitmek bilmeyen ızdırapları


mürekkep taşıyor parmak uçlarımdan

bu dünya hatrı dara kalır


kafamın içinde vebali merhabalar

tüm mazi gayrı acılarıyla akılda kalır...