Not: Bu metin tamamiyle bir kurgudur. Yine de en içten dileklerimle Tu. Büy.'e adanmıştır. Bir şekilde ayrılmak durumunda kalan fakat birbirini gerçekten sevmiş iki hayali insan özelinde, ayrılık üzerine felsefi yorumlara vesile olması için yazılmıştır. Bence zorunda kalınan ayrılıklar her zaman kavgayla sonuçlanmak durumunda olmamalı. Birbirine gerçekten değer vermiş insanlar ayrılığı da-eğer bu zorunluysa-olgunlukla ve hatta sevgiyle karşılayabilmelidir.


Ayrılık kararını almamız kolay olmamıştı. Neredeyse iki yıldır birlikteydik ve hem birbirimizi çok seviyorduk hem de birbirimize çok alışmıştık. Arkadaş kalabilecek, hatta bunu isteyecek kadar olgun insanlardık aslında, fakat belki de bir gün farklı sevgililer edinirsek yaşanabilecek olası sorunlarla aramızın bozulmasını istememiştik. Yaşama, aşka, özellikle de sanata belli bir açıdan tutku duyan, bu konularda benzer görüşleri paylaşan insanlar olmamız ayrılığımızı yaşama dair daha ortak, derin ve sanatsal bir bağlamda ele almamızı sağlamıştı.

 

Bakış

Akşam vakti sessizce masada otururken Miray’a baktım. Çok güzeldi. Aşkın insana sunduğu hediyelerden biri olan maşukunu dünyadaki en güzel görme halini hala biraz duyumsuyordum fakat ayrılık kararının getirdiği bir mesafe de vardı aramızda. Ve sanki bir yerlerde, bir şekilde ben onu biraz daha fazla sevmiştim gibi hissediyordum. Belki de her seven böyle hissetmiştir tarih boyunca, emin değilim. Yine de konu kadın ve erkek arasındaki aşk olunca kadınların erkeklere göre biraz daha özgür kaldıklarına dair teorimi en çok sarsan kadın Miray olmuştu. Belki de kendi kişisel deneyimlerimden dolayı böyle düşünüyordum. Yine de Miray’dan başkasıyla böyle bir ayrılığı gerçekleştiremezdim sanırım. Ayrılığın getirdiği ağırlık ve kararımızın verdiği rahatlığın birleşimi ilginç bir yere sürüklemişti beni. Bu duygular içinde sigaramdan bir nefes alıp elimi kül tablasına götürdüğüm sırada Miray beni ona dair daha da şaşırtan, bir anlamda ona hayranlığımı artıran bir şey söyledi.

“İlk tanıştığımız gün birkaç dakika içinde senden çok hoşlandığımı anlamıştım.”

“Bunu bana daha önce söylememiştin.” dedim biraz şaşkın bir şekilde. Ki bu doğruydu. Aslında ben de Miray’ı gördüğüm anda ondan ne kadar hoşlandığımı kendisine söylememiştim. Yine de, ayrılık kararını almamıza rağmen bunu bana önce kendisinin söylemesi, ayrılığa rağmen ilişkimizdeki güzelliği onun da hala görebildiğini daha iyi anlamamı sağladı. Bu da ilişki içindeki diğer insana gerçekten güvenmiş olmanın, ona değer veriyor olmanın bir işaretiydi benim açımdan.

“Evet. Şimdi söyleyebilirim. İlişki içinde, hatta bizimki gibi karşılıklı gerçekten güven içeren ilişkilerde bile belli bir güç dengesi ve kaybetme korkusu oluyor, sen de bunu biliyorsundur. Üstelik üzerine düşünürsen sen de benzer durumları yaşadığını fark edebilirsin belki.”

Elimde olmadan gülümsedim. “İlişkimiz sırasında yaptığımız onca konuşma, tartışma sırasında bu konulara girsek daha rahat olmaz mıydık sence de? Dediğin şeyi geçmiş deneyimlerimden de çok iyi anlıyorum.”

“Sen bana hayrandın. Ben de sana hayrandım. İkimiz de bunun derecesini bilmiyorduk ve belki de karşı tarafın daha az sevmiş olmasından korkuyorduk. Yanılıyor muyum?” dedi sigarasından bir nefes alarak.

“Beni yine şaşırtmadın.” dedim sakince. “Senin gibi bir gözlemciyi, yaşama hem bunca gerçekçi hem de en hayalperestçe bakan birini hayatımdan çıkarmak zor olacak.”

“Seni tanıyorsam bundan alacağın sanatsal haz sana bir ömür yeter.” dedi. “Eminim ki arada çektiğin fotoğraflarıma bakıp geçmişi yad edersin ya da bunun üzerine bir roman yazarsın.”

“Roman fena bir fikir değil aslında.” dedim Miray’ın elini tutarak. Hiçbir roman bu elleri, tekrar Miray’a baktım, bu yüzü ve saçları şimdi ve aylardır gördüğüm gibi yansıtamaz, fakat denemeye değer.

“Sanat gerçekten üstündür bazen, öyle değil mi?” dedi bakışını kaçırarak.

“Gizli bir haz duyuyor olabilir misin bu fotoğraf işinden?”

“İki yıldır tanıdığım, sevdiğim kişi tarafından bir sanat eserinde yorumlanacağım bilgisi beni heyecanlandırıyor. Bunu başka biriyle yapabilir miydim emin değilim.” dedi elini çekip gözlerime bakarak. “Bu konuyu ciddiye alacağını, gerçek bir şeyler bulacağını ve yakalayacağını biliyorum. O nedenle rahatım.”

“Yine de konuşman çok ciddi.” dedim hafif bir çekingenlikle.

“Salak.” dedi hafifçe gülümseyerek. “Sen hala bana aşıksın. Seni yeterince tanıdım artık. Sende aşık olduğun birini tamamen unutacak bir yetenek yok. Doğal halin bu sanırım. Üstelik içten içe bu küçük projeyi aşkın farklı, platonik bir boyutu gibi gördüğüne bile eminim.”

Kısaca güldüm. Bu bilgi beni heyecanlandırmıştı. “Bu konuda yanılıyorsun.” dedim.

“Neden?” diye sordu.

“Seni çok seviyorum. Bundan emin olabilirsin. Fakat senin gerçeğine çok yakın oldum bu iki senede. Bu da sana dair hayranlığımı olmasa da merakımı ciddi ölçüde azalttı sanırım.”

“Üzüldüm.” dedi yavaşça. “Ama insan başka bir insana ancak belirli ölçüde kendisinin bir bölümünü sunabilir. Senden sonra bir ilişkim olursa bambaşka bir Miray, senin hiç tanımadığın bir Miray da olabilirim.”

Biraz düşünceli göründükten sonra “Çok haklısın.” dedim. “Müthiş bir tespit. Fakat o Miray ancak benden ayrıldıktan sonra ortaya çıkabilecekse ne olacak?”

“Bunun önemi yok.” dedi hafifçe eğilip yanağıma kısa bir öpücük kondurarak. “Üzerine düşünmemiz gereken bir proje var.”

 

Algılayış

Birlikte üzerinde çalışacağımız proje, bir anlamda ilişkimize olduğu kadar Paris’te bir çatı katında yer alan apartmanımıza da son kez birlikte bakacağımız anlamına geliyordu. İkimiz de bunun içten içe farkında olsak da bu konuyu birbirimize açmadık. Kim evde kalacaktı, kim başka bir yer arayacaktı, bunlar henüz konuşulması gereken şeyler değildi. Haftada iki üç kez uğradığımız bir restoranda bir şeyler atıştırdıktan ve proje için gerekli olduğunu düşündüğümüz malzemeleri aldıktan sonra evde biraz vakit geçirdik. İki üç saat içindeyse tekrar projeyi konuşmak için masanın başına oturduk. Her zaman geçtiğimiz sokaklar, yollar, hatta evdeki eşyalar bile belli bir mesafeden bize bakıyordu sanki.

“Sen de fark ettin mi?” diye sordum.

“Neyi?” dedi cevabı öğrenmek istermişçesine.

“Mesafeyi?” dedim kısaca.

“Evet, fark ettim.” dedi. “Bir süredir hayatımızdaydı ama, sen de anlamışsındır.”

“Tabii.” dedim. “Fakat yine de bir çeşit hüzün var bunda.”

“Bartu, hüzün ve hayat…” dedi gülümseyerek.

Ne demek istediğini anlar gibi ona baktım. “Merak etme.” dedim. “Proje hüzünden ya da kasvetten ibaret değil.”

“Olmalı belki de.” dedi.

Ne demek istediğini sordum. Biraz düşündükten sonra çevresine bakarak cevap verdi.

“Yani, bu gözlük mesela.” dedi masada duran gözlüğü eline alarak. “Yurtdışına çıktığında getirmiştin bana. Ve bende kalacak elbette, ama yine de her güzel anıda olduğu gibi bir çeşit hüzün de taşıyacak.”

“Anlıyorum.” dedim gözlüğü saçlarına takışını izlerken. “Yurt dışına gelmek istememiştin, hatırlıyor musun?”

“Evet.” dedi. “Ve bu konuları takmamana rağmen içten içe biraz kırıldığını düşünmüştüm. Sana söylemesem de elbette.”

“Asıl konu kırgınlık ya da gizli duygular değil sanki, ne dersin?” diye üsteledim.

“Nasıl yani?” dedi biraz merakla.

“Aşk ne kadar olgunluk ya da güven içerse de bağımlılık yapan bir tarafı da vardır.” dedim.

“Biliyorum.” dedi sakin fakat kurnaz bir bakışla. “Atina’ya gelmek istememiştim çünkü Deren ve İpek’le vakit geçirmem gerekiyordu, yine de onlardan ayrıldıktan sonra evde vakit geçirirken seni özlediğim zamanlar oldu.”

“Bana bir hikaye göstermiştin Atina’dan döndüğümde?” dedim.

Hafif bir şaşkınlıkla bana baktı.

“Hadi ama, ne kadar yalnız çalışsan da benim yorumumu duymak istediğini ve görüşümü merak ettiğini biliyorum.” dedim.

“Seni eskisi kadar önemsemiyorum.” dedi umursamaz bir tavır takınarak.

“Beni hiçbir zaman gereğinden fazla önemsememeliydin.” dedim gülümseyerek.

“Aramızda biraz yaş farkı vardı, o kadar.” dedi. “Senden biraz daha büyük olmam her konuda daha tecrübeli olacağım anlamına gelmezdi. Yine de haklısın, bir şeyi sevmekle olması gerekenden yüksek bir değer biçmek arasında fark var.”

“İkimiz de farklı konularda tecrübesizlikler gösterdik bence.” dedim ve kısa süre konuşmadık.

“Sen beni gereğinden fazla önemsemiyor muydun o halde?” dedi çok eğlenmiş görünerek.

Bir süre Miray’a bakıp gülümsedim.

“Seni gereğinden fazla önemsemek benim için engellenemez bir durum.” dedim.

Havalı bir tavır takınıp sigarasını içerken “Güzel cevap.” dedi. “Şu an bile, öyle mi?”

“Elbette.” dedim. “Ayrılık bunu neden değiştirsin ki?”

“Sen sevdiğin çoğu konuda böylesin.” dedi bir şeyler fark etmiş gibi. “Yine de böyle bir sevginin nesnesi olmak güzeldi.”

“Hayatında bu konuda üzülmeni istemem.” dedim. “Seni benim gibi sevecek birini bulamayabilirsin bile belki, sonuçta biriyle gerçekten karşılaşmak kolay değil, fakat bu farklı türde, daha az değerli olmayan sevgileri başka birinde de deneyimleyemeyeceğin anlamına gelmez.”

“Haklısın.” dedi donuk bir bakışla. “Yeni bir hikaye yazmak gibi.”

“Birer kahve alıp proje üzerine konuşalım istersen?” dedim masadan kalkıp etrafı düzenleyerek.

“Elbette.” dedi birden canlanmış gibi.

Geçen birkaç saniye içinde neler düşündüğünü merak ettim fakat bunu ona sormak aklıma bile gelmedi.

 

Görüş

Bu bölümün adı kavrayış da olabilirdi aslında. Gerçek bazen insanın önündedir fakat daha derinden kavranılmak ister. Sanatsal tinin bağlayıcı özelliği vardır. Bir kere yaşanan duygular, durumlar ve de özellikle sevgi, nesnelerini kendi tininde yakaladığında onlara gerçek manada hitap eder.

Miray ile fotoğraf çekimi üzerine birkaç saat konuştuktan sonra hazırlıklarımızı yapmak üzerine uygun bir odaya geçtik. Konuşmalarımız sırasında ikimiz de gittikçe bir süredir olmadığı kadar heyecan duymaya başladık fakat bundan haberimiz yoktu.

Miray

Defalarca üzerinden geçtik, günlerdir verdiğimiz kararla yaşıyoruz, yine de içimde bir yerlerde bu ayrılığı gerçekten isteyip istemediğimi sorguluyorum. Neden şimdi? Yeni bir hikaye yazmak, sahip olduğun gerçekken… Yaşamın cilvelerini fazla ciddiye almak mı? Evet… Ayrılık nedenleri bu hayatta ne kadar değerli? Bartu’yu kaybetmek istemiyorum. Fakat yaşam… Bir gerçeği yaşamakla hakikate temas etmek gibi. Arada katmanlarla. Bartu’yu daha mı iyi anlıyorum? Bugün olmazsa bile bir gün yine mi ayrılık? Bu duygular hem çok özel hem de yıpratıcı. Farklı bir şey olmalı…     

Bartu

Aylardır paylaştığımız oda sanki bizi uğurlamaya gelmiş gibi. Bu proje fazla mı ağır geliyor yoksa bana? Bir fotoğraf uzaklığında ayrılık, içimdeyse mesafelerce kapanan bir boşluk hissi, girdap gibi bir ağrı… Miray haklı. Ben ona aşığım. Yaşamın getirdiği birkaç kıyıda ıssızlık var diye su varlığını yitirmez. Buharlaşıyorum sanki. Katran gibi bir yağmur…

 

Karar

Zaman ötesi bir zamanda Miray kararını vermiş gibiydi. Fotoğrafın gerçek olmasını istediğini söyledi.

Yaşadığım şeyin gerçekliğinin yaşanırken birebir hafızamda yer ettiğini görür gibiydim.

Malzemeleri bir kenara bırakıp bana yaklaştı.

Yüzünde belli aralıklarla yer bulan çilleri sayabiliyordum.

Dudakları dudaklarıma dokunmadan yüzü yanağıma kaydı. Onu tüm vücudumda hissettim sanki.

Yavaşça bana sarıldı.

Birbirimize daha önce kimsenin sarılmadığı kadar sıkı sarıldık.

Zamanla birlikte gerçek de buharlaşıyordu.

Sanki katran gibi bir gece aydınlanırken zaman bize ağlıyordu.

Yağmur durdu. Proje ve karar da bağlam gibi eskidi.  

 

Fotoğraf

Sabah olduğunda yavaşça kalktım ve odaya baktım. Balkon açıktı. Yağmur sonrası sessizliğin getirdiği serinlik ıssız, uçucu bir güzellikle bana bakıyordu. Benden önce davranmıştı ve çektiği fotoğrafın yanında Miray’dan bir not yoktu. Bu mesafeyi gidermek ister gibi yanımdaki masaya geçtim ve çektiği fotoğrafa bakarak bir şiir yazdım.

 

Katran

Zamanın bir yerinde kurgusal bir karakter yaratıp ona aşık olmak:

Gerçek yaşama dair belli bir tehlike barındırıyor,

Ben benim, sen sensin;

İdealize etmek ve kabul etmek arasında gidip gelen süreç,

Tanımak ya da yaşarken birlikte ilerlemek,

Bir tür yakınlaşma fakat belli bir parçadan mı?

Zamanla genişleyecek bir alan ve deneme,

Yani aşk.

Baby,

Oh I love you!

 

Çektiğim en güzel fotoğraftı.