Sonbahar uğultusu ruhumun bıçak kesiği yerlerini tırmalıyordu


Güneşin batmasına az kalmıştı


Gurbetten gelecek bir gemiyi bekler gibi


onu dudakların ufkuna bakıyordum


O ise kirpikleri ile gökyüzündeki bulutların kalbini deşiyordu


Düşünceliydi


Sorduğum soruyu yüreğinin süzgecinden


geçiriyor,


harfler yüreğine, anlamlar ruhunun boşluğuna düşüyordu


Hissediyordum,


Az sonra tetik çekilecek, mermiler hayallerimi delik deşik edecekti


Öfkesinden savrulan cellatlar


can çekişen umutlarımın nefesini kesecekti.


Birden, ay gibi ışıyan dişleri gözükmeye başladı


Gözlerindeki denizde Barbaros'un donanması vardı ve bir Venedik'liydim.


Top gülleri yağdı üstüme ilk cümlesinde


kayboldum gittim çağlar öncesinde bir okyanusun dibinde.


Bir şey diyemedim, en iyi bildiğim şeyi yapıp sustum


Sessizliğin ovalarında sarı yeleli atlar koşturdum


Nal sesleri boşalırken damarlarıma


"bitti" denilen o şimşek gibi çakan, ayrılık senfonisin ilk notasını duydum.



Masadan ilk gözleri kalktı


sonra elleri, sonra saçları


masada bıraktığı tek şey


kalbi zannettiği, o, simsiyah, serttaş.



benden uzaklaşmaya başladıkça


ruhumun karanlık amfisinde


"Ayrılık Senfonisi" yavaş yavaş çalmaya başladı.


Kulak verdim o senfoniye


Aşkın yalan, ayrılığın gerçek olduğunu anladım;


"Bitti" kelimesinden düşen çelik süngüyle gönlümün şah damarını kopardım.


Masada duran kalbine son kez baktım,


Ellerimle ölen hayallerimi okşayıp


oradan sessizce uzaklaştım.