Bilmiyorumlara yaslanarak yürüyordum,

Konuşmaların koridorlarında

Ve susarak örerdim

Kaldırım taşlarını.

Ve benim taşlarım duvarları aşardı.

Susmak kaç duyguya denk düşerdi?

Bilmiyorum...

Fakat tek bir hali bilirdim susarken

Sabırlı bir lisandı.

Soğan çiçeği kadar keskin bir ihtişam ile

Cezbederdi tüm boşlukları

Ve terk edilirdi tüm doluluklardan.

Sıhhatli bir oyunculuktu.

Arkasına saklanılmış tüm gerçekleri

Örtbas edip,

Gücünü azametlice sergilerdi.

Bilmiyorum, azametli bir korkaklıktı.


Üşengeç bir dilin ardı sıra

Kelimeler yorgun, ümitsiz ve karamsar.

Yelpazelerdi kelimelerin alevini

Ağır ağır çarparak suskunluğuna.

Gözleri savrulup birkaç zemine

Çarpılıp geri dönerdi.

Dikleşirdi suskunluğun omurgası

Sabit, donuk bir bakışla.

Karşılıklı olarak bıçkı vurulurdu

Söylenecek olan tüm cümlelere.

Bildiklerinden ziyadesiyle utanırdı.

Bildiği tek şey bildiklerinin esrarına

Denk düşecek sözcüklerin

Kırbaç vurarak öldürecek olmasıydı.

Azametli bilmemişliğinin katiliydi o

En kalın kitabın üstünde otururdu

Bilmiyorum!

Üzerine yazılmamış ve yazılacak çok şey vardı.

Bilmiyorum!