Aziz, Rüya tarafından uyandırıldığı için mutluydu, rüyasında "kalk" diye bağırmaktansa birinin başının ucunda kalk demesini tercih ederdi tabii. Sonunda uyanmıştı. Rüya da geldiğine göre bugün cumartesiydi.
Rüya, Aziz'in ablası. Yirmi sekiz yaşında, alımlı bir hanımefendi. Hafta sonları Aziz'i ziyarete gelir, bir ihtiyacı var mı diye bakar ancak Aziz bunu hiç umursamaz, çoğu zaman görmezden gelir. Rüya da bu durumdan rahatsız olmaması gerektiğini bilir.
-İlaçlarını alıyor musun?
-Bazen.
-İyi.
Sigarasını yakıp evde dolanmaya başladı. Tıpkı rüyasında gördüğü gibi bütün kapılar açıktı.
-Sen hiç toplamaz mısın bu evi?
-Ben toparlıyorum da giren çıkan çok dağıtıyor, dedi Rüya'nın yüzüne bakmadan. Rüya o ara evi temizlemeye, evin her köşesinden sigara izmariti toplamaya başlamıştı bile. Aziz de o ara komodinin üzerinde duran bozuklukları alıp fırına gitmeye hazırlanıyordu.
-Nereye gidiyorsun?
Aziz cevap vermeden evden çıkıp merdivenleri inmeye başladı. Eskiden kalan bir alışkanlık... Asansör kullanmazdı. Apartmandan çıkarken asansör bekleyen takım elbiseli beyefendiye "merhaba, günaydın" dedi samimiyetle, cevap bile gelmedi. Dışarıya çıktığında saatin aslında biraz geç olduğunu fark etti. Saat akşama geliyordu. Evet akşama geliyordu... O anlamsız, sadece histen ibaret karın ağrısını hatırladı. Başlamıştık.
-Nereye gidiyorsun? dedi sokakta yaşadığı har halinden belli olan yaşlı adam. Eli karnının üstünde olan Aziz:
-Ekmek almam gerek.
-Evde zaten ekmek var Aziz, haydi çıkalım eve, haydi.
-Hayır, ekmek almak istiyorum.
-Ekmek var Aziz.
-Sen nereden bileceksin be çocuk!
Evde ekmek vardı. Yaşlı adam Aziz'e acıyan gözlerle baktı. Evde ekmek olduğunu nereden biliyordu ki? Aziz ekmek almak için yola koyuldu. İnsanlara baka baka yürüyen ve insanların sırıttıkların fark eden Aziz bu durumdan oldukça rahatsız bir şekilde "neye gülüyor bu insanlar" diye mırıldandı.
-İki tane ekmek alabilir miyim?
-Tabii buyurun.
Yaşlı adamı düşünerek ekledi.
-Bir tane daha alabilir miyim?
Uzaktan bakınca yaşlı adamı bıraktığı yerde görmüştü bile. Her zaman yürüdüğü bu sokakların bugün daha kirli olduğunu düşünerek yürüdü.
-Şimdi çıkabilir miyiz?
Beraber yukarıya çıktılar. Asansör bekleyen takım elbiseli adam hâla olduğu yerdeydi. Aziz sırıtarak "iyi akşamlar" demeyi ihmal etmedi. Ve yaşlıyla birlikte merdivenleri çıktıktan sonra eve vardılar. Yaşlı adam:
-Rüya kızım sen fırında iken çıktı.
Aziz duymamazlıktan geldi.
Yaşlı, tüm kapıları açtıktan sonra Aziz'in uyuduğu kanepenin yanına bir şey bekliyormuş gibi oturdu.
-Ne beklediğini biliyorum. Boşuna bekliyorsun. Aç olmadığını, sokakta yaşamadığını da biliyorum. Beklemen bitince git lütfen. Kapıları da kapat. Bıktım.
-Anlatacaksın, dedi yaşlı.
Saçı sakalı birbirine karışmış, oldukça uzun boylu olan yaşlının elindeki bastonun rengi, eskimiş düğmelerinin yarısı açık olan gömleği ile aynıydı. Aziz uyuduğu kanepede yaşlıyı görmeyecek şekilde uzandı. Yaşlı:
-Sence ne kadar sürecek bu karın ağrın?
-Bilmiyorum.
-Kendini öldürmen gerek.
-Kendimi öldürmeyeceğimi biliyorsun.
-Beni öldürmen gerek.
-Yapabilseydim burada olmazdın değil mi Halef.
-Ama ben öldüm.
-Evet öldün. Ben ölmedim. Kimseyi de öldüremedim henüz. Ama öldüreceğim. Derin bir nefes alıp herkesi içime çekip boğacağım.
Kalktı. Oturdu. Uzandı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Açtı. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. "Senin suçun değil" diye mırıldandı. Uyudu. Zaten olduğu yerde uyumak babasından ona mirastı.