zaman ilginç bir kavram.

hem tutamıyorsun, hem de geçsin istiyorsun.

yıllanmak, yaşlanmak da öyle.

saatler, günler, yıllar geçince mi büyür insan?

yaşadıkları mı büyütür yoksa?

ben 15'imdeyken de 35'tim mesela.

hep iki çocukluydum.

saçlarım hep hırpalanmış, tırnaklarım hep kırık.

ruhum hep çok yorgun ama hep doygundu.

aşkın öğrenilebilir, denenebilir ve hatta bilinebilir olmadığını 9'umda öğrendim.

yine 9 yaşında 'seçilmiş insan' olduğunu düşündüğüm bir yakışıklıdan.

kara sevdayı 22'imde öğrendim 3 yaşındaki bir delikanlıdan.

sabrı öğrendiğimde daha küçüktüm.

ayrılığı da öyle!

sonsuz ayrılığı öğrendiğimde 12 yaşındaydım..

hayatımın nurunu kaybettiğimde...

12 yaşında 35 yaşın verdiği olgunlukla...

ağlamadan vedalaştım mesela kendi pamuk şekerimle

sonra giden pamuk şekerlerin hepsinde kendi kaybım gibi hıçkırışlarımı saymazsak tabii

çocuksu çiğliklerim hiç olmadı benim..

yakıştıramadım kendime mızıklamayı..

13'ümde de kaçmadım hatalarımla yüzleşmekten 18'imde de.

35 yaş olgunluğu bunu gerektirirdi çünkü.


ben hep 35'imdeydim sanki.

ellerim kırışmış, gülüşüm hafiflemiş, kafam biraz aksak.

zaman karmaşık bir kavram.

ve bu karmaşanın tezahürü bütün dengesizliğim.

Orhan Veli'nin 35'i değil benim 35'im

yolun yarısı başı sonu falan değil

yolun neresi olduğu da önemli değil.

benim 'B'en noktam 35 yaş

A noktasından çıkıp vardığım.

C noktasına gitmek için durup beklediğim.


son günlerde havalar bir garip, tıpkı hayatlar gibi.

30'umdayım, iki çocukluyum... yaş almanın emareleriyleyim.

ama bugün de 35'imdeyim mesela.

duraklama noktasındayım artık. 'B'en noktamdayım.

bu noktadan beklentim neyse ona sahibim.

bir müddet; en azından C noktasına yola çıkana kadar istirahat niyetindeyim.

şimdilik 30'umdayım. 35 yaşında...

çok yakınım. hemen gerisindeyim.. az kaldı!

bekleyin beni aynalar.

35'lik günler için bekleyin.