"Mahmut dayı, dedem şimdi bu ameliyattan çıktı çıkmaya ama yaşı da epey var. Sence ne olacak?” diye sordu Sefa, gözlerinde tedirginlik vardı fakat soru sormasaydı içindeki düşünceleri susturamazdı.
Mahmut gezegende ki tüm oksijeni içine çekti. "Allah'ın dediği olacak yeğenim, ölmek için geldik sonuçta. Bizlerinde ders çıkarması gerekiyor, bak yıllarca ayaktan işedi babam ve sonuç bu. Eğer işemeseydi şu an burada değil köyde sobanın başında çay içiyor olurduk.” dedi.
Mahmut içinde ki derdi de kederi de bir şekilde esnetip fazla laf katıp şakayla karışık dile getirenlerdendi. Kendini sevmeyen insanlar dertlerini de sevmezler, bir insan hiç aradığından sınav olur mu? Mahmut'un sınavı saf düşünceleriydi.
"Ee dayı, dedem işemeseydi biz şu an burada ders çıkarıyor olamazdık." dedi sefa. Mahmut -haklısın- dercesine başını salladı.
Mahmut bir yandan babasının ölecek olmasına bir yandan da köyde çaresizce bekleyen kambur annesine üzülüyordu. Sefa daha toy bir delikanlıydı, hevesleri ve hayalleri vardı fakat Mahmut dünyaya doymuştu. Zamanında o kadar çok konuşmuştu ki artık susmak ve sadece keyifli olduğu zamanlarda espiriler yapmak hoşuna gidiyordu.
Hemşire içeri girdi ve "Abi, dedeyi diğer yatağa almamız gerekiyor. Hastane yoğun olduğundan dolayı hasta bakıcılar şu an başka yerdeler. Sen bu genç arkadaş ile dedeyi diğer yatağa dikkatli şekilde taşıyabilir misin?" diye sordu, Mahmut ise hemen onayladı ve Sefa'ya "Sefa, sen kafasından dikkatlice tut. Aman dikkat et ama, ben ayaklarından tutacağım. Üç deyince hemen diğer yatağa taşıyacağız." dedi. Sefa başıyla onaylandıktan sonra hemen dedesinin kafasından nazikçe tuttu. Mahmut bacaklarından tuttu ve üç dedi, diğer yatağa taşırken bir anda babasının üzerindeki ince bez parçası sıyrılıp yere düştü. Bez parçası yere düşünce ne var, ne yok ortaya çıktı. Mahmut gözlerini büyüterek: "AH ANACUĞUM, BU NEYMİŞ BÖYLE?” dedi.
Sefa zihnindeki tüm hüzünlü düşünceleri unutup bir anda gülmeye başladı, yatağa dikkatlice koyduktan sonra "Valla Mahmut dayı, şimdi ben anladım. Babaannem çok çalışmaktan kambur kalmamış galiba.” dedi. Mahmut ne diyeceğini bilemedi, sadece ah anacum, ah anacum diyerek bir derdine bir dert daha ekledi.