Evimi özlüyorum. yirmi altı yıllık hayatımda değiştirdiğim dördüncü ev burası. on dokuz yılımı sığdırdığım o evin yerini tutamadı koskoca üç ev. o merdiven boşluğu, iki kapı arasındaki anlamsız koridor, kocaman odalara sığmayan onca eşya, dünyayı oradan ibaret sandığım, üstünün altıyla alakası olmadığı, sessiz, ama gürültülü o ev. kullanmayı bırak, dokunmaya çekindiğim o kapı. nereden geldiğini hala hatırlamıyorum ama bizden önemli olduğu kesindi. peki ya o ayna? bir tablo görevi gören, yıllarca kimsenin karşısına geçemediği o ayna. gecenin bir yarısı bozulursa sabaha kadar mağdur oluruz korkusuyla her şeyin yedeğini almak yerine, yüzümüze baksaydın keşke.


Geçen gün gittim, o dokunmaya kıyamadığımız kapıyı kırmışlar baba. o ayna çöpte bile değildi. eşyaların hiçbiri yok, ben her şeyi ikinci el aldım o evden çıktıktan sonra. çiziği olmasın diye korkarak kullandığımız her şey kırık dökük. ama hala işlevlerini yerine getiriyorlar. bak benim içim de öyle. annemin kalbi de öyle. peki sen nasılsın? soramıyorum bile sana. geçen gün okuduğum kitabı beğendin mi? soramıyorum sana.


Sen hep ne derdin? her şeyiniz tamam. bir tek şey hariçti, onu da sen bilmiyordun. kalemimiz, silgimiz hep vardı. hep fazla fazla. evimiz vardı, evlerimiz vardı. eksiksizdi üstelik, senin deyiminle. doluydu içleri. yokluk nedir, hiç bilmedik. o da senin deyiminle. her şey fazlaydı ama bir şeyden hiç yoktu biliyor musun? seni de suçlamıyorum artık, sen de o kadarmışsın. çünkü insanın bir şeyin yokluğunu bilmesi için önce onu bulması gerekiyormuş. sen bulamamışsın. hiç görmemişsin, hiç tanıdık değilmiş ki sana. ben dünyayı evimizden ibaret sanırken sen kendinden ibaret sanmışsın.


En çok neyi özledim biliyor musun? sen eve geldiğinde o bütün evi saran çikolata kokusunu. o koku benim evimdi. ben evimi toprağa gömdüm. hiç sesim çıkmadı sandılar önce ama sonra o ev benim başıma yıkıldı, o enkazın altında aylardır çığlık atıyorum. sesim çıkmıyor değil, kimse beni duymuyor.


Neden hiç koltukta uyuyakalmadın? 

Neden hiç yanına kıvrılamadım?


Hatırlıyor musun bir binanın üçüncü katından beton zemine düşmüştüm küçükken? benim tek hatırladığım, o hastaneden beni kucağında çıkarmandı. kucağında daha fazla kalabilmek için midem bulanıyor diye yalan söylemiştim. indirmemiştin. teşekkür ederim, bunu da ölsem unutmam. şimdi hepsinden tek başıma, ayaklarım yere basa basa çıkıyorum. midem sahiden bulanıyor üstelik, duvarlara tutuna tutuna yürüyorum onca yolu.


Senin her şeyini öğrenmiştim biliyor musun? ne seversin, ne yemezsin; hepsini. senin attığın adımın bile söylediği bir şey vardı çünkü. sonsuz nizam, sonsuz düzen arasında bizi hiç görmedin. her şey yerli yerindeydi senin için ama benim adımı bir kez bile seslemedin.


Hiç sormadın hangi takımlıyım, kahvaltıda en çok ne yerim, en sevdiğim yemek ne, büyüyünce ne olmak istiyorum? annemi mi daha çok seviyorum yoksa seni mi? sen hiç sormadın ama ben söyleyeyim, büyüdüm ve sadece aile olmak istiyorum. seninle onu da becerememiştik hatırla. hani şey gibi, senden bir şey istediğimde abin yapsın demiştin ya, abim yaptı baba. bir aile kurdu kendine.


Evimizi çok özledim baba. annemle kavgalarınızı çok özledim. kokunu çok özledim. evin küçük çocuğu olmayı, her kapıya koşmayı, her seferinde masada eksik olan o tuzluğu getiren olmayı çok özledim. sen varken konuşulmayan salonları, yukarıdan gelen ayak seslerini duymayı, masadan eksik olmayan ekmeği ve seni çok özledim. şarap içerken yaptığın o çikolataları da çok özledim. hiçbiri onların yerini tutamadı. abim de senin yerini tutamamıştı. sen her şeyi halledecek kadar güçlüydün ya hani, hadi gel de beni bunca çukurdan kurtar desem, biliyorum sen onu da duymazsın. bıraktığın bu binalar üzerimize çöktü. bize hiçbir yer ev olmadı senden sonra. 


Orada saati hiç bilmiyorum ama umarım huzurlu uyuyorsundur. hoşça kal baba. bir daha seni yazmayacağım.