Parmaklarımı hissetmiyorum, birkaç yıldır da uykusuzum sevgili Mathilda.


Tarifsiz bir boşluk içimdeki.

Gizemli incelikleriyle kalbimi yoklayan.


Yaşlı bir şaman gözlerime bakarken düşüyor anlamsızlığı bir köşeye saatlerin ve kapı kollarının ve dahi artık hissedemediğim parmak uçlarımdaki şuursuzluğumun… 

Soruluyor bir yerlerde bazı sorular, bazı yerlerde cevaplanıyor bazı sorular. Bazı sorular bazı cevapları sürekli karşılıyor sevgili Mathilda.


Aklımın bir köşesinde hediye edilmiş bir kara deliği aldım, önüme koydum bugün. Bilinemezin sonsuzluğa uzanıp gitmesi gibiydi. Evet önümüzdeydi, sadece bakıyorduk hep beraber. Oysa görebilmeyi ne çok isterdim Mathilda.

Yani bir akşamı da kalbimde hiç ettim. Oturup parklarda köpeklerle konuştum sonra. Bir sigara yakmayı düşündüm o an -her zamanki gibi düşündüm- fakat yanıyordu her yer Mathilda. Yanıyorduk o incelikli halimizle sokak lambalarının altında. Ben, çocuk parkındakiler ve köpekleriyle birkaç cadde daha… Kıvrılıp gidiyor başka evlerin başka sokaklarına cümlelerimiz o an orada.


Bir çocuğun unutulmuş gözlerini koydum önüme sonra. Anlamsız saatlerin ve kapı kollarının boşluğunda baktık birbirimize hissedemediğim parmak uçlarımla. Bir otel odasında göğüs kafesimi yoklamak gibi bir şey... Yani mesela ansızın bir yerlere gitme isteği…


Sahi sormayacak mısın yorgunluğumu Mathilda? Ansızın yerleşen alnımın orta yerine, bir başınalığımı? Açıkçası önümde iki kedi yavrusu, parmak uçlarımda tüten bir kara delik ve hediye edilmiş bir bilinmezliğin ortasında ben bir şeyler aradım durdum. Sahi neden arıyorduk biz mesela?


Boş verelim beyler bayanlar, kaçıncı mevkide olduğumuzun bir önemi var mı? Muhakkak bir limanı vardır herkesin en sonunda hep beraber ayak bastığı…