"Beni dostlarımdan ettin,

Beni mahzun ettin

Sefil ettin

Şair ettin!

Sana bin teşekkür

Büyük ızdırap

Bana sevmeyi

Bana hakikati

Bana insanları öğrettin." (Enver Gökçe)


Hafif bir rüzgâr vardı dışarıda ve gökte bulutlar dolaşıyordu. Yakındaki okulun bahçesinde, bir çam ağacının altına oturmuştuk. Günler ve aylar süren sıcaklık nihayete eriyordu. Şanslıysak, belki yağmur bile yağardı.


Yerde karıncalar, kendilerine özgü tasalarıyla koşuşturuyorlardı. Sanki bir yağmur telaşındalardı. Bakışlarımı onlara emanet etmiş, dün, sana okuduğum şiiri düşünmeye başlamıştım. Senin için, seni bulmanın bendeki izi için yazdığım bir şiirdi bu. Garip. Müsamerede öğretmenleri karşısında şiir okuyan çocuklarınkine benzer bir utangaçlık vardı okuyuşumda. Oysa arkadaşlar arasında, sendika gecelerinde defalarca şiir okumuş biriydim. Neydi ki bu heyecanın sebebi? Şiiri bitirdikten sonra gözlerindeki cevabı aranmaya başlamıştım ki sen, “Önceki yazdığını daha çok beğendim.” demiştin. Bu muydu beklediğim cevap? Neydi eksik olan? Şaşkındım ve anlamıştım ki senden, şiirimi değil; senin için şiir yazmış olmamı beğenmeni istemiştim. 


Rüzgâr esiyor, saçlarını karmakarış yapıyordu. Gülünç, güzel, çocuksu bir anlam vardı yüzünde. Ben sana bakıyordum, sen ise uzaklara... Arada bir gülümsüyor muydun yoksa bana mı öyle geliyordu? Belki de ağlayacak gibi oluyordun. Ve rüzgâr esiyordu, saçların karmakarış oluyordu, sen aklından geçenlere takılmış, mimiklerini koyvermiş, bakıyordun uzaklara. Neden sonra, “Nasıl da güzel bir hava, değil mi? İçimden şiirler yazmak geliyor.” demiştin. Dün hissettiklerimi unutmuş, her zamanki bilgiçliğimle şiirden bahsetmiştim sana. Dinlememiştin sanırım ve iyi ki dinlememiştin... Dalmıştın yine uzaklara. Gözlerine bakıyor, bir anlam arıyordum. Sen, ne bir görünüp bir kaybolan gözlerindeki anlamın ne de onları yakalamaya çalışan benim farkımdaydın. 


“Bir bulut olsam” diye mırıldanmaya başlamıştın az sonra. 

“Bir bulut olsam 

her zerremle özgür

izlesem koklasam dokunsam dağlara

sarsam tüm çocukları

ipekten kollarımla…” 

“Nasıl sence, güzel mi?” diye sormuştun. Sonra, ne diyeceğimi beklemeden “Keşke yanımda kâğıt kalem olsaydı, hemen yazardım. Unuturum ki eve gidene kadar.” diye devam etmiştin sözüne. “İstersen aklımda tutarım.” demiştim. Biliyorum, bugün ne şiirini ne de o günü hatırlıyorsundur. Oysa ben, unutmadım bak; tuttum sözümü.


Geri dönüyorduk artık. Yolda, -belli etmediğim bir korkuyla- “Kaç şiir yazdın şimdiye kadar?” diye sormuştum. “Çok değil,” demiştin, “belki on, on beş kadar… Bir tanesini babam için yazmıştım…” O an korkmuştum sormaya, “Eski sevgililerin için de yazdın mı?” diye. Oysa merak ettiğim bu değildi. “Benim için de yazdın mı?” diye sormak istiyordum asıl. Başkaları da senin için şiir yazmış mıydı bilmiyorum ama dün, sana yazdığım şiirimi okurken; “Kuzum, senin artık bir şiirin var. Sana ait ve seni anlatan bir şiir bu.” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Nasıl da mutluydum şiirini okurken, nasıl da mutluydum seni, şiiri olan bir kadın yaptığımı hissedince… Sonra yoklamıştım içimi; ben de acaba, şiiri olan bir adam olmak istiyor muydum? “Bencillik mi bu yoksa?” diye sormuştum kendime defalarca. Hayır, değildi. Sevmenin en derinlerinde her zaman bir şiir gizliydi. Hiç kimse şiir yazmamıştı benim için; yazsalar, nasıl da mutlu olurdum kim bilir. Ve o an, senden bir şiir beklemiştim. Parlak ayna taşları topladığımız, söğüt dalları altında yattığımız, güvercin yarıştırdığımız günlerin; otlu koyaklarda, taşlı, çamurlu, tozlu ve ardıç çamlı yollarda, kevenlerin arasında yürek yüreğe yürümemizin ve birlikte geçirdiğimiz beş yılın yüzü suyu hürmetine, bakış ile dokunuş ile sarılış ile söz ile kurduğumuz biz için bir şiir. Evet, benim için; sende yarattığın 'ben' için bir şiir.


Söyleyememiştim işte bunların hiçbirini. Ve anlamıştım; söyleyemediklerimiz birikiyordu. Zihnimizde, göğsümüzde, kollarımızda, bacaklarımızda… “Hadi, gelsene. Hava serinledi, neyi bekliyorsun?” Uzaklardan böyle sesleniyordun bana. Böylesine uzaklaştığını fark etmemiştim bile. “Kollarımda, bacaklarımda tonlarca ağırlık var.” diyemedim. “Sen git, birazdan gelirim ben...” diyebildim sadece.


Ve şimdi, ayrıyız. Ayrı da olsak; bir şiir alacaklıyım senden. 




06 Eylül 2020

Gültepe