6-7 yaşlarındayım.
Evimiz bir yokuşun düzlüğe çıktığı ilk noktalardan birinde. Ana cadde üzerinde giriş katta bir ev. Tozlu dış kapıyı anımsıyorum. Nereden geldiğimi bilmiyorum, eve giriyorum. Koltuğa değil, koltuğun önüne yere oturuyorum. Annemi görüyorum bir yere kadar gideceğini, hemen geleceğini, akıllı durmamı söylüyor. Akıllı durmamı söylediğinden mi bilmem akıllı durmamam gerektiği düşüncesi dürtüyor beni.
Annem sanki bir şey yapma diyerek yapılmaması gerekenleri hedef gösterip hadi yap diyor. Yıllar geçmesine rağmen bu hissin hepimizde kısmen de olsa canlanabildiğini düşünüyorum. Annem çıkıyor kapıdan ve bir şey yapmam gerekiyor hemen. 7 yaşındayken yapılmaması gerekenleri bilmek çok zor. Evde dolanıyorum birkaç dakika. İstenmeyen ne yapabilirim diye düşünüyorum. Annemi zaten çok sevip aynı anda ona inanılmaz bir nefret besliyorum. Beni bırakıp gidişlerini , küçük yalanlarını kaldıramıyorum. Onu yormak, canını yakmak hiç değilse sinirleriyle oynamak bana keyif veriyor. Sorun çıkarılacak odayı gezerek seçiyorum. O yaşlarda tahmin ederek seçim yapmak zor olsa gerek.
Zımbalı kağıtların, birkaç renkli tükenmez kalemin, bazı vesikalık fotoğrafların, küçük market fişlerinin olduğu tozlu bordo bir çanta keşfediyorum. Çanta içindeki her parça kağıttan birer ikişer koparıyorum. Kalemleri kırabileceğimi düşünüyorum deniyor yapamıyor ve vazgeçiyorum. Fotoğraflara dokunmuyorum çünkü babamın da fotoğrafı var. Annemin fotoğrafı...Mavi bir arka planda çekilmiş, kıvırcık saçıyla sahte gülümsemeli bir poz vermiş. Ben de gülümsüyor ve fotoğrafı yırtıyorum. Yırtılmış kağıt ve fotoğraf parçalarını toplarken aldığım haz inanılmaz. Annemin ellerine tırnak geçirip yırtamadığım için kağıtlar annemin ceza kağıdı olarak kalıyor içimde. Yırtık parçaları çöp torbasına atıyorum. Yeniden oturuyorum yerime ve annemi bekliyorum. Hemen gelecek olan annem yine hemen gelmiyor. Hemen gelmedi der demez içimden acaba gelmeyecek mi diyorum. Ardından ya gelmezse diyorum birkaç saniye sonra annem gelmeyecek diyorum. Gelmeyecek, gelmeyecek. Bu sorular, cümleler ardı ardına koca koca mızraklar gibi saplanıyor aklıma ve içim irin toplar gibi şişiyor göğsüm daralıyor.
Annemin, odayı karıştırdığımı ve kağıtları yırttığımı gördüğü hissine kapılıyorum bir anda. Kalkıp mutfağa gidiyorum. Çöp kovasını karıştırıyorum. Kağıtları çıkarıyorum çöpten. Ellerim kaynamaya başlayan suyun titrekliğinde. Dışarıdan sesler duyuyorum, aldırış edemiyorum. En son fotoğraf parçalarını buluyorum annemin. Dışarıdan sesler yoğunlaşıyor. Ben dolabın kenarında banda ulaşıyorum. Yalnızca ikiye bölebilmişim fotoğrafı. Sesler artarak devam ediyor. Pencereyi uzanarak açıyorum. Kalabalık var. Aldırmıyorum ve devam ediyorum fotoğrafı tamir etmeye. Hem bandı tutup hem parçaları kavuşturmak ne de zor. Sesler ilk kez ürkütmeye başlıyor beni. Bandı iki elimin yardımıyla uzatıp koparıyorum. Başardım derken sesler yine bölüyor beni. Ben parçaları birleştirirsem annemin geleceğini garanti ediyorum kendime. Bandı yapıştırmama birkaç hamle kalıyor. Sesler kesiyor beni ve bir an uçuşan bir etek görüyorum kalabalığın arasında, yerde. O etek annemin diyorum ve annem yerde. Dışardaki gözler gözlerime üşüşüyor. Bant son anda düşüyor elimden, bant fotoğrafı tutmuyor. Annem bir kez daha gelmiyor.