Parklardan birisindeyim yine. Sanki gidecek hiçbir yerim kalmadı bu şehirde ve bu kaçıncı başa sarışım diye düşünüyorum. Parkları geçtim artık insanları bile başa sarmaya başladım ama neyse ki şunu dedirtmiyorum "Nereden sardın şunu başına -ya da başımıza-" ama bu durumda yakındır ve hatta yaşanmıştır ya da birine karşı kesin kullanmışımdır, içimden çokça kez geçirmişimdir... Önce şarkılarla başladı bu başa sarma işi ve ilk gençlik evresi başa saracak yeni şeyler bulamadan geçti gitti. Sonra saracak yeni şeyler buldu bazı arkadaşlar ve başa sarılan şarkılarla iyi giden şeylerdi bunlar. Sarıp sarmalıyorduk başımıza ama dilimize, ayaklarımıza dolanıyordu. Onlarda çekildi nihayetinde ayaklarımızın altından yeni şeyleriyle birlikte. Şarkılar ise değişti ama başa sarılmaktan onlarda kurtulamadı. Zaman ilerledikçe başıma sarılanlarda ağırlaştı tabii. Şarkıların yanına şiirler eklendi ve en çok onlara yakıştı başa sarılmak "Allah Allah böyle şeyler de yazılmış mı ya hu" deyip şaşırmak. Yolları ve şehirleri de çok kez başa sardım ve hatta ne çok zaman oldu yeni bir yer görmeyeli şöyle uzak. İnsanlar, durumlar, kitaplar, eşyalar, düşünceler, hayaller ve kırıklıkları derken başımda saracak yer kalmamış gibi hissediyorum. Artık üst üste sarıyorum ve eski başa sardıklarım altta kaldığından daha az başa sarıyorum onları. Söküp atmak mümkün değil sizler de bilirsiniz, yaşadıkça katmanlaşır ve ölmeye yakın çıkarılır bu sarık yoksa mezara sığamaz insan. Tabii ya.