KESKİN

Türküler bana garip şeyler hissettirir; hele ki deyişler… İnsan ne zaman, neyi hissedeceğini bilemiyor. Hatta, içinde hangi duyguların gizli olduğunu bile fark edemiyor. Sonra biri, bağlamanın tellerine vuruyor ve içinizde bir köşeye sinmiş hisleriniz aydınlığa çıkıyor. Şaşırıyorsunuz kendinize ve hissettiklerinize. "Bugüne kadar ben, bu duyguları mı gizlemişim içimde, bu hissettiklerim sahiden mi bana mı ait" diyorsunuz.

Bugün, Başak Küreş’ten Keskin Semahı’nı dinledim. Elbette defalarca. Her defasında bambaşka dünyalar açtı önümde. Sanki bir maymuncuktu bu deyiş. Ben daha varmadan açtı kapıları ve bir güzel âlemden bir diğerine gezdirip durdu beni. İlk dinlediğimde kendimi Keskin’de hissettim. Oysa gördüğüm bir yer bile değildir. Ancak dinledikçe, sanki orada doğup büyümüşüm gibi gelmeye başladı. Çocukluğum sapsarı tarlalarda, dövere sap yetiştirmekle geçmiş de sonradan bir küçük memur olup kasaba merkezine yerleşmişim. Esnaf arkadaşlarım var, fırsat buldukça oturup çaylarını içtiğim. Sonra bazı geceler, şehrin bir ıssız tepesinde oturup da kasaba ışıklarını seyrederek sohbet ettiğim dostlarım.

“Bu deyişi, mesela Japonlara, Norveçlilere ya da bir Uruguaylı’ya dinletsem neler hissederdi acaba” diye düşündüm sonra. Benim hissettiklerimi hissederler miydi acaba? Issızlığın ortasında olmayı, gecenin ürperten serinliğini, çocukken, maç yaptıktan sonra içilen suları, tellere takılan uçurtmaların hüznünü, Türkiyeli bir Alevi olmanın yüreği titreten mutluluğunu, bir gün bir ağaç gövdesine dönüşecek olmanın güzelliğini… Garip bir şekilde, sanki her biri, tam da benim hissettiklerimi hissederlermiş gibi geldi bana. Oysa bu, anlamadıkları bir dil ve hiç de bilmedikleri bir enstrüman. Müziğin gücü müydü bana bunları hissettiren yoksa insan olmanın ve yaşıyor olmanın buruk tadı mı?

Sonra eski eşimi düşündüm. Bu deyişi bir kere dinlese, sanki hemen her şey düzelecekmiş de yarın yanıma gelecekmiş gibi bir his yokladı içimi. Bu deyiş işte, kavgalıları barıştırır, hastalıkları iyileştirir, mutsuzları mutlu eder. Ya hu ne çok şey bekliyorum bir deyişten. Oysaki biliyorum, ne Keskinli bir küçük memurum ben ne de Norveçli biri bu deyişi anlar. Biliyorum ama yetmiyor işte bilmek. Deyişi dinledikçe o sonsuz his gelip buluyor yine beni. “Ah bu deyişi bi dinlese insanlar” diyorum kendi kendime.

16.02.2024
Gültepe