Anlatacak hiçbir şey kalmamıştı. Tüm iyi öyküler kaleme alınmıştı çoktan, ya da, başarısız bir yazarın okuduğu ötekiler, ona kendini yeniden yetersiz hissettirmişti. Adı değişken, cismi ruhani, varlığı yokluğu birdi Eren Efendi'nin. Cebi nadiren üç kuruş para görmeyedursun, hemen tekelde alırdı soluğu. Söylenene göre Katip Bartbley okuyana dek pek çalışkan bir memur iken, aynı gece binbir hakaret ile terk etmiş işi. Ailesi zaten yoktu, hiç olmamıştı ama onun çocukluğunu bilen Rabia Hanım endişelenip bir doktor ile görüşmeye nasıl yaptıysa ikna etmişti. Kendisinde tıbbi yahut ruhsal anlamda endişelenilecek hiçbir şey olmadığını öğrenince, davranışını açıklayamayışın sıkıntısıyla iyice kuruntularla dolmuş, kaynağı hayal alemi olan semptomlar üretmeye başlamıştı üstelik daha beteri; kendi düşüncelerini tanıyamıyor, onların Eren Efendi olduğuna belki de ona ait olduğuna inanıyordu. Mantar gibi çoğalan ve etrafını çepeçevre saran bunalım karşısında Eren çareyi kaçmakta buldu. ----


Bir sırt çantası ile çıktı yolculuğa, hiç kimseye haber vermedi ama çok sonra Rabia Hanım'a bir mektup yazdı. Otobüsün tozlu camında çakıl taşları sebebiyle titreyen başını hareket ettirmeye bile mecali olmaksızın derin düşüncelere daldı; hayatta hep daha fazlasının olduğunu düşünürdü, bundan ibaret olamaz derdi kendi kendine,


Çivilendi:


Canavar'ın imgesi daha da berraklaşıyordu, yazdıklarını bir kağıt parçası üzerinde geride bıraktı, kapüşonundan ve gözlüğünden görebildiği kadarıyla onu işaret eden parmağın sahibi, parçalarının kıymetini pek bilmiyordu ya da geçmesi gereken bir testti, ve sessizce ilerledi.




Canavar'ın İmajı




Yaratılmamış bir yaratık olmak zordu, gezegeninden kovulmuş, dünyada yaşamaya mahkum edilmişti; sebebine geleceğiz. Okumayı çok severdi Klafastra, başka varlıklarla etkileşime geçmek şöyle dursun gelişiminin Traftra'da taş devrine tekabül ettiği çağı yaşamaktaydılar. Sebeple zorlanmaktaydı görünüşünü açıklamak konusunda, kendisiyle birlikte getirmiş olduğu yüzünü saklamasını sağlayan maskeyi kaybettiğinden beri berbat haldeydi. Yüzünü saklarken ne kadar eğlendiğini gören Traftra hakimleri sebep olmuştu buna biliyordu! Ah, o hergeleler yok mu, nasıl nefret ederler mazoşistlerden, cezasında keyfe yer yoktu. Böyle göz önünde olmak hiç ona göre değildi, nereye kaçsa, afiş olması birkaç dakikadan öte geçmiyordu. Motor çeteleri ile bile birkaç haftadan öteye geçememişti kabul edilişi, üniversitelerin araştırma ekipleri peşini bırakmıyordu, onları her gördüğünde (yılda bir kez) anlamalarının bir yıl süreceği cümleler söyleyerek kurtarıyordu paçayı.


Böylece benimle karşılaştı, yeryüzünün sınır dışı edilmişi, şair ve usta yalancı (gerçi son günlerde yalancı olduğum anlaşıldığı için ustalığı pek yakıştırmıyorum kendime) Tatarahara (eğer Klafastra'ya o adı söylediysem, O olurum) önce ırkçı bir yaklaşım sergiledi, dünyalı olduğumu düşündü... Klasik bir Trafomozon davranışı olduğunu düşünüp kibrini kırmak için ona "Voheyla vivivaris." dedim


gözlüğünün altında büyüyen gözbebeklerini görebildiğimi düşünüyorum, bana şahdamarındaki yarayı gösterdi, elimde bıçağımın kabzasını hissettim, "tedirginliğe gerek yok, cezamı çekip döneceğim." dedi. Sağı solu belli olmazdı bu yaratıkların, bir karar alırlardı, onunla yaşayacağına inandığınız an paramparça ediverirlerdi sizi. Zayıflığını biliyor olmanın rahatlığıyla sordum: "Bizi kurtarmak için geldin değil mi?" yemi yutmadığını anladığım çirkin gülüşün soluğunu işittim, "Cezamı çekip döneceğim." beni uğraştıracağını anladığım için "Vu." demekle yetindim, bu sefer gülüşünü saklamadı. "Banka soygunuyla olan ilişkin nedir?" öksürmeye başladı, cümlesini boğuk sürdürdü "...na'lı birisine Dünya'da mı rastlayacaktım!" "Okumuş bir Trafomozon'un dünyaya düştüğü pek sık görülmez." "Adım Traftra." "Sorumun cevabını ertelemen bir şey değiştirmez, masken nerede?" "Bilmiyorum, evet ben soydum. (cebinden bir tomar çıkartıp salladı) Bununla istediğin her şeyi yapabiliyorsun, soru sormuyorlar."


Çocuk huzursuzlandı, hikaye anlatıcı elindeki kitabı kenara bırakıp sordu: "Ne oldu neyi beğenmedin?" "Eren Efendi ile Rabia Hanım nerede? Söylediğin sözcüklerin anlamı ne?" "Hooho, kaçırmışsın ufaklık. Tramafozon o öyküyü kağıda yazdı ve tamamlamadan bıraktı, kim olduklarını ise ilerleyen sayfalarda anlatıyor. Hem her şeyi söylemek zorunda değil, kendin bulmalısın." "Vu." "Çok ayıp."






Bir Peri Masalındaki Bilmece




Mimo anlatıcının elindeki kitaba süratle atılıp kaptı elinden, sayfaları hızla karıştırırken bağırdı "Burada hiçbir şey yazmıyor, sadece abuk sabuk karalamalar var!" "Bilmediğin bir dilde yazıldılar, hepsi bu." "Yalancı. Hem sen bana dediydin ki bu sefer kısacık olmayacak hikaye." "Anlatacağım ufaklık, sabırsızlanma. Kitabı geri alabilir miyim?" huysuzlanarak geri uzattı ve kollarını önünde bağladı, "Hem ne biçim çocuk hikayesi bu böyle?" "Sen ne biçim çocuksun asıl, küçük canavar." "Hehe onu doğru dedin, büyüyünce yiyeceğim seni." gözlüğünün üstünden attığı bakış ile küçük canavar şakasını yutkunmak zorunda kaldı.


Şimdi bir perinin gerçekte ne olduğunu anlatacağım. Onlar yeryüzünde özgürce dolaşırlar, gündelik dertleri yoktur, nereden geldiklerine dair çeşitli efsaneler anlatılsa da gerçeği pek az kişi bilir. "Ya sen, sen biliyor musun? Bana da söyle!" "Ben hiçbir şey söylemiyorum ki, burada ne yazılıyorsa onu okuyorum, ama hatırladığım kadarıyla ilerde biraz bahsediyor çeşitli hikayelerden." "Peki, senin için inanmış gibi yapacağım."


Klafastra, talihsiz karşılaşmasından sıyrılmanın yollarını arıyordu. Evrenin düzgün mekaniklerle işlemesinin sebebi olan gardiyanlardan biriyle karşılaşmıştı. İleri Seviye Tramafozon Dışı derslerinde öğrenmişti onlar hakkında, kimliklerini gizleme ihtiyacı duymazlar, gerçek bir formları yoktur ne katı ne gaz ne de sıvıdırlar, Kutsal Etik dedikleri yazılı olmayan kanunlarla hareket ederler ve tam olarak nerede olmaları gerekiyorsa oradadırlar; buna da Kusursuz Rastgele derler.


"Sorun banka ise parayı iade edebilirim." "Hayır, problem bu değil. Masken olmaksızın onlar için sadece korku ögesisin." "Beni cezalandırmak için çaldıklarını düşünüyorum, cezamda keyfimin yerinde olması hoşlarına gitmedi sanırım." "Seni kapatmama şimdilik gerek yok, al." elindeki şeffaf, kumaşı andıran parçayı uzattı. "Bir daha kaybetme." "Uyarınızı dikkate alacağım." "Aklını kullanırsan bir şansın olur, gözler üstünde, dikkatli olursan senin için iyi olur." dedi ve hızlı adımlarla uzaklaştı. Sıradaki karşılaşmasının Nila ile olacağını bilseydi, bir içki için durmazdı. Gardiyanlar yönlendirildikleri gezegenlerde bedenlenirdi, kendi isteklerine bağlı olarak deneyimleyebilir yahut tamamı ile kendi özelliklerinde kalabilirlerdi. Bahsi edilen gardiyan X (Alfabenin harfleri onların adlarından oluşur) her zaman şansını kullanırdı, yani şimdi bir insan gibi sarhoş olabilir, yiyebilir, içebilirdi pek çok farklılık olacağına hiç şüphe yok. İstediği an etkileri üzerinden kaldırabileceği için sınırlarını zorlamak da eğlencelerinden biriydi, ölebilirdi hatta ama bunu yalnızca ayrılacağı sırada denerdi, Etikleri öldürmeyi hoş karşılamıyordu, uygun bir ölü bulmak ise zor oluyordu.


Bütün içkileri karıştırıp her birini deniyordu, neyi sevdiğini bulana dek sürdürecekti arayışını, barmen şaşkınlık içinde kadehini tazeliyor adamın hala ayakta durabiliyor olmasına şaşıyordu. Elindeki yeşil renkli sıvıyla dolu kadehin üzerinde yakılmış adaçayını kokladı ve "sizin buna olan düşkünlüğünüzü şimdi çok iyi anlıyorum." dedi. "Mösyö ne haddime lakin, biraz ağırdan mı alsanız. Yarın yeni siparişler vermem gerekecek." "Kendine benim hesabıma bir viski ısmarlamazsan seninle konuşmam." Barmen gülerek barın altındaki kadehi salladı, X'in yeryüzünde öğrendiği ilk kural soru sormamaktı, ve bu kurala büyük ölçüde uyuluyordu. "O halde size bir sır verebilirim, hayatımda ilk kez alkol kullanıyorum ve neyi sevdiğimi bilmiyorum." "Bu kadar şeyi ilk seferde kullanmış olamazsınız, lütfen bara kusmayın." gülüştük, muhtemelen yalan söylediğimi düşündü. Göz ardı ettiğim, anladığım lakin ilgilenmediğim birkaç cümle savurdu ortaya sonra hesabı ödeyip çıktım bardan. Deneyimlediğim şey minimal bir yutara (Tramafozon uyuşturucusu) deneyimiydi.


Yanındaki sandalye gürültüyle geri çekildi, müziğin tadını çıkartıyor Dünya'da ilk kez bulunuyor olmanın getirdiği merak duygusu ile insanları inceliyordu. Bir Siren sesi işitti "Aynısından." omzunun üstünden yavaşça döndürdü başını, gördüğü kişinin ne olduğunu hemen anladı. Elini uzatıp "adım Nila." dedi, gülümseyip kendine bir isim düşündü, elini uzatıp söyleyeceği esnada "uydurmana gerek yok. Hangi harf?" işte şimdi heyecanlanmıştı, insan bedeninin kalbi göğsünü delip geçmek isteyen bir kurşun gibi atıyordu "X" "Senin hakkında çok duydum." "Bizi karşılaştıran soruyu sor öyleyse." "Bir cevap." "Anlamadım." dedi barmenin gülüşünü fark ettiği sırada. Dünyalılar anlamadıkları her şeyi anladıklarını sanırlar. "Bilmecelerinizden birinin cevabı bizi buluşturan." kadehini tokuşturmak için uzattı "Notie Foris." Nila gülümsedi, ve çehresini bir mahcubiyet sardı. İlk kez bir gardiyanla karşılaştığını şimdi anlıyordu X, ağırdan almak gerektiğini sezdi. "Hangi bilmece?" elini dizinden yukarı yavaşça çekerek yanıtladı "Çözemezsin."






Tramafozon Ölüyor




Traftra kendine bir arkadaş bulmuştu, çöplüklerin arasında yaşayan, gerçek yüzünü gördüğünde uyuşturucu bağımlılığı sebebiyle halüsinasyon gördüğünü düşünen bir düşkün. "Peri nerede!" Mimo'nun ilgisini çeken kısma ara verilmiş olması anlatıcıyı yeniden kesmişti. Anlatıcı karşısındakinin bir çocuk olduğunu bilmesine rağmen biraz sinirlendi, duygularını gizlemekte başarısız olarak "şimdi Tramafozon'u anlatıyor, geri dönecek." "Peki, sustum." "Başka bir dilden okumak zor olduğu için dikkatim dağıldı, üzgünüm ufaklık." "Ufaklık deme bana." "Tamam Mimo." "Hikayeyi anlatabilirsin, bir daha çok gerekli olmazsa kesmem."


Bilgilendirme: Mimo 1002 yaşında bir Sfadbda idi, 1500 yaşına gelene dek çocuk kabul edilirlerdi. Anlatıcı ise rakamların yetersiz kaldığı fosil döneme ait. Hikaye anlatıcı 1000 yaş ile 1500 yaş aralığındaki çocuklardan yalnızca birine anlatırdı anlatması gerekenleri, her yüzyılda bir seçilirdi talihsiz Sfadbda.


Tramafozonların enerjisini emen maskeyi evinde kullanmıyordu, vahşi bir ırktı onlar, Traftra ceza çektiğini düşünüyordu oysa aslında sınanıyordu, Kadim Tramafozon İmparatorluğunun önde gelenleri onu Buttrey olmaya aday göstermişti, testin önemli parçası haberdar olmamaktı - yalnızca ufak tefek uyarılar yapılır (kontrolden çıktıklarında ehlileştirmenin bir yolu henüz bulunamadı) ve sonuçlar gözlemlenirdi. Traftra'nın uykusu çok derindir, uyudu mu uyanma vakti gelene dek ne yapsanız uyandıramazdınız, yine de bu süre çok kısaydı. Traftra'nın ilk testi yeryüzünde bulup evine aldığı ayyaşı öldüren başka bir Tramafozon'du. Sabah olup uyandığında adının Jeff olduğunu söyleyen düşkünü elinde bir paket eroin sallarken buldu, "I've found that." "Well, where did you get the money?" "Your hiding skills are weak." Traftra gülümsedi ve ekledi "You find out and didn't run away? What are you, dumb or angel?" "You would find me, I take enough actually. Will you appreciate that?" çantayı gizlediği yerden çıkarttı ve beş tomar daha fırlattı ve hiçbir şey söylemedi.


Yine de bir farklılık olduğunu seziyordu, hafızası dün gece gördüğü Jeff'in halihazırda aldıkları karşısında her şeyi yapmaya hazır olduğunu söylüyordu; bugün ise tamamıyla yeni biri görmüş olmak Traftra'yı hoşnut etmişti. Tıpkı eski Fasulon yazları gibi. Binbir bela çaldıkları yutara ile deliksiz bir delilik nöbeti 68 saat boyunca uyumak imkansız, cesaret edilecek iş değildi aslında ama güvendikleri dokunulmazlığı olan Yue idi, Kadim İmparatorluğun kurucularından olan Nouta'nın soyundan. Taban tabana zıt bir serseriydi Yue, Traftra ile aşkları ise hiç kimsenin onaylamadığı lakin yine de karışamadığı cinstendi. Traftra parlak bir gençti, elinden her iş gelirdi ama onu kontrol etmek imkansızdı. Yue'nin kim olduğunu öğrendiğinde ise artık çok geçti, birbirlerine bağlanmışlardı. İki erişkin Tramafozon kendi istekleri ile birbirlerine bağlandıklarında onlar hakkında konuşmak yasalara aykırıdır. Tramafozon yasaları çok keskindir, zira Sfadbda'lar gibi bilge değillerdir, onlar kadar iyi eğitilmezler, sebeple çok sert cezalarla korunur yasa. Mimo'nun yüzü kızarmıştı.


"Give me the poison then, let's try that shit." "Good stuff, but it's early let's have coffee, I'm buying." "will you add some?" "Dude what are you? I was punishing, is that mean ended?" "Not familiar with your rules, boo ring." Jeff gülümsedi ve kahve almaya gitmek için hareketlendi.


Bilgilendirme: Tramafozonlar öldürmek konusunda sorun yaşamazlar, yine de kuralları vardır. Jeff'in suçunun cezasının ölüm olduğuna karar vermek konseye düşer. Yasalar eğilip bükülmezdir.


Jeff kapıdan çıktığı anda maskesini çıkartıp derin derin solumaya başladı, "yapamayacağım" dedi Yue, Tramafozon onunla konuştu, "Dikkatli ol." ikisi de test ediliyordu.


Jeff çıktığında Traftra da maskesini çıkarttı, kendini göstermişti ama halüsinasyon gördüğünü sandığını anlamıştı. Yeniden görürse bu onun için felaket olurdu, biraz eğlence için katlanılabilir bir dertti maske, gün geçtikçe alışmaya başlıyordu. Şimdi biraz yutarası olsaydı da karıştırsaydı getirdiği şeye, düşünüp kendince eğlendi Traftra, "aklını kaçırırdı hergele." dedi.


Yue kapıdan kendisi için getirilen kahveleri aldı, "nasıl dayanıyorsunuz maskeye?" "Zamanla alışıyorsun, soluğunu kontrol et." kapıyı kapattı ve maskesini yeniden geçirdi yüzüne. Yeniden Jeff olmuştu, kapıyı anahtarla açtı, Traftra ağzındaki suyu püskürttü "What the hell are you doing?" "I went too far right?" "Fuck, no, I like it." Jeff paketi elinde salladı yeniden, "You still want it, careful, it's damn... Have you tried before?" "no, I didn't." dedi, eğlenmek için. "but I trust myself. Go on." Yue Jeff maskesi ardında gülümsüyordu, Dünya'da yutara kullananan iki Tramafozon... Yakın takiptelerdi, ikisini de ilk hamlelerinde almaya hazır bekliyorlardı, testi geçemezlerse ceza almayacaklardı ama başarırlarsa Yue hak ettiği konuma Traftra ile birlikte getirilecekti. Yue izlendiğini biliyordu, Traftra'yı kontrol edebilmesi gerekiyordu. Jeff derin bir soluk aldı, gramajını ayarladığı ölçekte döktü kahvelere, iki tek espresso "здоровье" kadehleri masaya kapalı bıraktılar. Traftra gözleri beyaza dönük vaziyette başını geriye çektiğinde söyleyebildiği tek şey "Shit." oldu.




2


Jeff ve Traftra çırılçıplak soyunmuş vaziyette salonun ortasında dikilmektelerdi, Jeff dansı andıran tuhaf hareketler yapıyor, Traftra ise bütünüyle duvardaki resme odaklanmış öylece duruyordu, "The Humanfall." dedi Jeff dansını hiç bozmadan baktığı yöne döndü, dans yavaşça bitti vücudunu hareket ettiremez halde sırtüstü yere düştü. Traftra "Vu klasstia krafo?" dedi Jeff kusarak uyandı "Yuvea huten." Traftra hızla bıçağını çekerek Jeff'in gırtlağına dayadı "Who are you?" Yue kendine işte o an geldi, bilinçsizken Tramafonca konuştuğu için belirlediği senaryodan çıkmak zorunda kalacaktı, gırtlağına dayanmış bıçağı fark ettiğinde "Vuluanda." demek istedi lakin sözcükler boğazına düğümlendi, bir ses işitti, "If he find outs who you are, game is over." "Wait, wait. What did just happened?" dedi Jeff dehşet içinde bıçaktan kaçmaya çalışarak "Why are they send you, tell me, quick!" Yue maskesini çıkartmaya çalıştığını fark etti, buna çoktan hazırlıklıydı, dış etken tarafından devre dışı bırakılamazdı. "The man who sold that to me was weard, I've use that a lot but never felt like this before." Traftra bıçağı biraz geri çekti, aklı mümkün olduğuna inandığı bir senaryo üretti, yine de konuştuğu dili açıklamazdı, belki de onu kontrol ediyorlardı, dikkati elden bırakmak istemiyordu ama şu an tek istediği İnsan Şelalesi'ni seyre dalmaktı. Bıçağı kınına geri koydu, eğer maskesini çıkartamıyorsa Tramafozon değildi, başka bir şeyse de bekleyip öğrenecekti. Zaten O'nu öldürmek istiyor olsalardı, hala yaşıyor olmazdı. "Beni böyle ortaya çıkartmaları çok alçakça." dedi, "What?" "Nothing. Bring the rest." "Really? I'm really good here.." "Do what I say." Yue ilk karşılaştıkları zamanı hatırladı, kim olduğunu öğrenmeden evvel diğer herkese davrandığı gibi davranırdı ona da, tuhaf bir keyif alırdı bundan. Traftra önce maskesini çıkarttı "If you know it's not neccesary, if you don't then it's really good stuff." sonra parçaladığı giysilerini, Yue Traftra'nın iri penisini görünce neredeyse kendine hakim olamayıp üzerine atlayacaktı ama kendini kontrol etti, söylendiği gibi gidip kalanını getirdi, Traftra kırık çekmeceden kağıt çıkartıp kalanın hepsini sardı. "Every thing seem funny right now, you know what, I'll tell it, you're looks like a monster right now!" gülüştüler, "What can I say, I didn't believe you at the first." Sigarayı tutuşturduğu anda yutara olduğuna emin oldu, artık başka bir boyuttaydı, kullananların aldığı ilk öneri o boyutta gerçekleşen her şeyin gerçek olarak adlandırılan ortak yaşam alanını etkilediğiydi, yani yutarayı deneyimlerken aslında gerçekten hareket ediyordu ama her şeyin bir düş olduğunu zannediyordu. Jeff bayılmasına neden olan şeyi unutmuştu çoktan, Traftra yeniden bakışlarını çevirdi


RESİM HAREKET EDİYOR


İnsanlar şelaleden bir bir atlıyordu, zemine yerleştirilmiş kazıklara geçiyor, gözlerinin önünde intihar şöleni gerçekleştiriliyordu. Gökyüzü alabildiğine siyah, yoğunlaşmış hava tabakası ise griydi. "Sanki biraz sonra kan yağacak." dedi kendi kendine. Jeff, bakışlarını duvara çevirdi, Yue sessiz bir çığlık attı. Traftra oralı bile olmadı, sigarayı uzattı Jeff kabul etti. "Who painted that?" "How do you know that?" Traftra kahkaha attı, Jeff'in esprisini anlayıp anlamadığını dikkatle inceledi lakin kalan son şüphe Yue'nin oyunculuğu sayesinde ortadan kalkmıştı. Jeff anlamsız gözlerle Traftra'ya baktı, "Signed by Who, it was here I arrived." Yue elini ağzına kapattı ve gördükleri resmin hikayesini anlatmamak için çabaladı, "I thought it's moving." "Are they jumping through the fall?" Jeff cevaplamadı, Traftra şimdi hatırlamaya başlamıştı, insanları delirttiği bilinen Tramofozon ressamın hikayesini: Dünya'ya sürgün edildiğinde Traftra öykücülüğe merak salmıştı, Who Niemand'ın yasaklanmış resimleri yerkürenin dört bir yanına dağılmış, belirip kaybolmaya meyilli lanetli nesneler olarak adlandırılmışlardı. Hızla odasına gitti, kendi doğumunu anlattığı üç bölümden oluşan resim tavana asılmıştı. "The Birth of Niemand." yatağına uzandı, kumların aktığını görebiliyordu, DNA sarmallarını andıran fanusun içinde süre sanatçıyı var ediyordu. Son kısımda gölgeye benzer biçimde, yüzü resmedilmemiş halde durmaktaydı, "Fark etmen zaman aldı." dedi Niemand el sallayarak. Traftra ayaklarını toplayıp kendini geri çekerek kapının aralığından izleyen Jeff'i gördü, bakışlarını yeniden resme çevirdiğinde hareketsiz duruyordu. Ayağa kalktı, "I was brought this to you." sigarayı aldı, kapıyı hızla kapattı


Mimo'nun ilgisini çekmeye başlamıştı Tramofozon'un hikayesi, Peri'yi unutmuştu çoktan. "Sen hiç yutara denedin mi?" diye sordu anlatıcıya, anlatıcı sigarasını tabakadan sakince çıkarttı ve yaktı. Mimo'nun gözlerinde cesareti gördü, birazdan sormak zorunda olduğu soruya hazırlanıyordu. Nino sessiz ve hareketsiz oturuşunu sigaraya uzanarak bozdu. Mimo şimdi bakışlarını kedi yavrusu gibi Nino'ya dikmişti, Nino ve anlatıcı birbirlerine baktılar, işaret diliyle "senin kararın." dedi böylece sadece bir nefes almasına izin verdiler. Anlatıcı çanı çaldı, odaya gelen hizmetliye bir bardak su getirmesini söyledi ve sigarayı gösterdi. "Lütfen hikayeyi anlatmaya devam ediniz usta." dedi Mimo, suya gerek kalmayacağını anladı.


Traftra yeniden resme bakmaya başlamıştı, "Orada mısın?"


-Hem evet, hem hayır.


-Öldüğünü söylemişlerdi.



Jeff'in kim olduğunu hala anlamadın mı?


-Bıktım bilmecelerden. Sen olamazsın değil mi?


Niemand resimden yok oldu.








Bir Peri, Bir Gardiyan Bara Giderler






Nila, X'i başka bir bara davet eder, böylece oturdukları yerden ayrılırlar. Birkaç ara sokaktan geçtikten sonra bir bankamatiğin kapısını tıklar Nila, iki hızlı vuruş bekler ve iki hızlı vuruş daha. Kapı açılır, önce uzun ve tozlu bir holden geçerler sonra diğer kapıda dikilmiş Tramozofonu görürler, Nila kaşlarını havaya kaldırır, sırayı doğruca geçerek içeri girerler. Kırmızı loş ışıklar arasından X'in dikkatini ilk çeken duvarlardaki resimler oldu, fazla kalabalık değildi dans eden Octora ile göz göze geldi, barmen X'i gördüğünde gözlüğünü taktı, kaçmaya çalışan bir Futra X'i güldürdü. Köşede oturan Widel'i fark ettiğinde durdu, "Biliyor muydun?" dedi Nila'ya, "Seni ona getirmemi istedi, üzgünüm." Widel endişeye mahal yok anlamına gelecek biçimde elini kaldırdı, sakin bir manevrayla karşısındaki sandalyeyi işaret etti. Evren çapında aranan Widel'in bir gardiyanı kendine çekmesi hiç mantıklı değildi, gerçi gönderdikleri kişilere olanlardan sonra başındaki ödül kaldırılmış, bir sözleşme imzalanmıştı. Gardiyanlarla aynı yasalara tabii tutuluyordu lakin görevi tanımsızdı. X Nila'nın kendisine uzattığı içkiyi alıp masaya gitti, işaret ettiği sandalyenin yanındaki sandalyeye oturup bir yudum aldı. Masadaki sigaralardan birine uzandı, yaktı, Widel'in gözlerinin olması gereken karanlığa baktı, bir iskeletti Widel fakat Skelton değildi, onun durumu çok daha farklıydı. "Seni niçin arıyorlar?" "Konu ben değilim, ayna." "Yok olduğunu söylemişsin, bize mümkün görünmedi." "Aynanın sırrını bilirsin;


bir ölümlü geçecek,


yeraltı dönüşecek." "Kitaplar yaşıyor mu?" "Hayır, onları da beraberinde götürdü." "Pantera?" "Onu kapatmak durumunda kaldım." "Beni buraya getirmenin bir sebebi var mı?" "Evet, satranç oynayacak hiç kimseyi bulamıyorum." X şaşırdı, bunu beklemiyordu. Barmene masayı işaret etti, bir çanta bıraktılar, Widel'in ceviz ağacından oyduğu rivayet edilen takımı çantadan çıkartıp masaya bıraktı, Widel siyah taşları dizmeye başladı, X beyazları. "Bir ölümsüz olarak maçlarını (Yasa'dan evvel) ölümüne oynaman bana trajikomik gelmişti." "Hiç kaybetmedim. Sembolik ölüm." dedi. Ve X e2-e4 sürdü. """""NOTASYONU YAZMAYI UNUTMA""""


Nino, anlatıcıdan sigarayı alırken "Sizi satranç oynarken izlemek isterdim." dedi, "Maçımız ölümüne oynanan döneme tekabül ediyor, beraberlikle sonuçlanmıştı." "hamleler aklında mı?" "Söylemek benim için utanç olurdu, zorlanmış bir mat ağını engellemek için tekrarlayan hamleler ile beraberlik aldım." Nino ve Mimo dehşet içinde birbirlerine baktılar, ustalarının evrendeki en üstün varlık olduğuna inanıyorlardı. "Widel'in boş kafatasında ne olduğunu bilmek imkansız." Nino ekledi: "Hiçbir şey düşünmediğini düşünürsün, oysa O her şeyi düşünüyordur." "Gardiyanların yazısız yasası gibi, yazısız bir dili var. Düşüncelerini okusan bile, dili kendinden başka bilen yok." "Ve bir de şapkası var." "Pek çok kişinin gördüğü son şey."


Müsabaka X'in 25 saniye, Widel'in 28 saniye harcadığı yerde noktalandı. Ölü berabere... Widel'in şapkasını önüne eğip ayrılmasına sebep olan ise yaptığı bir hatanın X tarafından görmezden gelinmesi oldu, bu bir testti. Nila biraz evvel Widel'in olduğu yere oturdu, Widel'i görmek için başını çevirdiğinde çoktan kaybolmuş olduğunu gördü. Söylenene göre kaybetmekten hem keyif alıyor hem de nefret ediyordu. "O Widel değildi, ona çalışan bir Skelton'du." "Tahmin etmeliydim, insanlık sezgilerimi köreltiyor." "Alkolün en bilindik etkilerinden." "Yanılmıyorsam, senin etkin de yadsınamaz." Nila gülümsedi, "Hepsi birer kukla. Widel ile olan dostluğum onun insan olduğu dönemlere dek uzanıyor." "İnsan olduğu döneme dair pek bir şey bilinmiyor, insanlar tarafından lanetlendiği söylenir." "Lanetlenmek mi? Yıllarca işkence gördü, onu kandırabileceğimi sanmıştım lakin benimle ilgilenmedi bile; ta ki dilimi öğretebileceğimi söyleyene dek. Sonra onu kaybettiğimi sandım, ölümünü soruşturdum fakat bir sonuç elde edemedim. Bir anda kaybolmuştu, yüzyıllar sonra buldu beni. Sanki ilk tanışmamızda oynadığım oyunun intikamını alır gibi oynadı benimle, lazer kovalayan bir kedi gibiydim ama asla aşağılamadı, beni incitmedi, eğlendiğimi bile söyleyebilirim." "Ateşten Ayna hakkında yalnızca O ve Widel bilir. Kadim olanlar seçip, O'yu eşlikçi olarak görevlendirdiler. Döndüğünde sadece "Sakindi." dedi, sakin karşılamasının sebeplerinden biri seninle karşılaşmış olmasıydı sanırım." "Benden önce de biliyordu, bilinmez, sırlarla dolu. İntikam ateşiyle yanacağını düşünmüştüm lakin yıllar bilgeliğine bilgelik katmıştı, sükutu bilen o adam, konuşmayı öğrenmişti." "Benim duyduğum hikaye ise biraz farklıydı. Bir rivayete göre, yeraltında geçirdiği yüzyıllardan sonra intikam alacak hiç kimse kalmamış olmasına rağmen, yeryüzünde bildiği bütün gerçekleri anlattığı bir kitap yazmış. Her kişinin kayıt dışı kalacak olan gerçek adını ve soyadını yazmış, suçlarını, düşüncelerini, kişiliklerini, sırlarını gözler önüne sermiş. Onların soyundan gelenler, kimliklerini değiştirerek kaçmak zorunda kalmış." "Alexander Wilwo!" "Duymuşsun." "Duydum, sadece yazarı bilmiyordum." "Kitap toplandı, Widel ise bir kere var olmuş olan hiçbir şeyin artık yok olamayacağını bilerek üstüne gitmedi."


Widel ofisindeki sandalyede tavana bakar vaziyette durmaktaydı, Skelton kapıyı tıklayıp odaya geldi (gözde öğrencisiydi, adı Crimé) hiçbir şey söylemeksizin notasyonu masasına bıraktı. Doğru hamle şah a3. Bastonunu yere vurarak ayağa kalktı, ofiste ağır adımlarla yürümeye başladı, "Otur." Crimé karşısındaki sandalyeye oturacağı sırada bastonunu koluna dolayıp sandalyesine doğru itti, "Bir süre daha Widel olmaya devam etmen gerekecek, işlerim var."




Niemand ile Karşılaşmak


Jeff salonun ortasında meditasyon yapıyordu, Tramofozonlar Bağ dedikleri şey sayesinde birbirleriyle iletişim kurabilirlerdi, nadir bir yetenekti bu, herkeste bulunmazdı, bulunanların ise çok azı akıl sağlığını koruyabilmişti. "Niemand'ın resimleri burada, neler oluyor?" Yue'nin beş kuşak öncesiydi, bilişsel devrimin mimarlarından ve Tramofozonları sadece savaşçı yaratıklar olmaktan öteye taşıyan isimlerden. Cevap almasına fırsat olmadan Traftra odaya girdi, "Yalnızca yüz tane resim çizdiği bilinir, hayatı boyunca eline hiç fırça almadan. Bir insanla arasında gelişen bağ ve derin dostluk, ressamın fırçasına yansıtmış lanetli imgeleri. Bunları bana sen anlattın." Jeff maskesini çıkartıp derin bir soluk aldı, "Sen bulana dek, maskemi çıkartmam yasaktı." dedi Yue.


Bir buçuk saat sonra dışarıdan kahve sipariş ettiler. "Bana bakıcılık yapman için mi gönderdiler seni? (ellerini havaya kaldırır) çok uslu bir çocuk oldum." "dikkatin çabuk dağılıyor, Niemand'ın ve Cyle'nin ellerinden çıkmış iki resim var durumun ciddiyetinin farkında mısın?" "Diğerini görmek ister misin?" "Birth of Niemand, varlığını kendinden başka hiç kimseye borçlu olmayan." "Babası onu reddedip, Dünya'ya sürmüş." "O da eski kimliğini bütünüyle terk etmiş, kozasını terk etmek gibi."


Bim bam bom, kahveyi almak için Jeff olarak harekete geçti, kahveleri teslim aldığı kişi kaskın ardından boğuk sesiyle bir şeyler söyledi Jeff hızla geçiştirip kapıyı kapattı. Karşısındaki Niemand'dı.


"Düşündükçe," dedi kahvesinden bir yudum almak için durarak "hakkında anlatılan bir başka efsaneyi hatırlıyorum." "Yeryüzünde sadece bir tane dostum vardı, ben geldiğimde, O çoktan gitmişti." "Elçi öyküsünün yazarı kimdi?" "Ondan bahsetmek uğursuzluk getirir." Traftra yatağın üzerine çıkıp resmi indirmeye çalıştığında fark etti "Resim tavana çizilmiş, yani burada yaşamışlar." "Uzan yanıma, beraber bakalım." "Benimle konuştu." "Ne söyledi?" "Seni bulmamı o sağladı." "Bayılır diğerlerinin oyununu bozmaya." "Hatırlıyor musun, kendi tarihimizi öğrenirken nasıl da havadaydı burnumuz, kendimizi yüceltmek ve sarhoş olmakla meşguldük..." "Sonra Evrensel gerçekleri öğrendiğimizde parazit gibi hissetmiştim kendimi."