Ve bu bir vazgeçişin öyküsüdür,
artık yapacak bir işimizin kalmadığı,
bütün bir hayatın
yutkunma süresine sığdığı bir şarkıdır.
Bu gece,
yarım kalmışlarımıza da
bir tabak çıkarıyoruz.
Unutturmayın,
hâlâ hakkını vermek için
konuşacağımız kelimeler var.
Elvan diyor ki
saat sekizden sonra
uzun metrajlı acılar çekme,
kalbine hazımsızlık yapar, uyuyamazsın.
Ben yine de onu dinlemiyorum.
Bulutların, her baktığımda
değişen şekline ağlıyorum.
Ben ağlayınca Elvan başını uzatıyor:
"Ağla, ağla, açılırsın."
"Açılayım da seçileyim."
diyorum öyle zamanlarda.
İstiyorum ki
içimi pazar tezgahı gibi
sereyim rengarenk.
Elleri soğan kokan bir kadın
gelip baksa içimin renklerine de,
içime biraz da saçını
toka yerine zamanla toplamış
bir genç kızın eli değse.
Ben bir gün vazgeçersem
bu ağaçların dallarından,
sabahları yediğim elmadan,
kelimeleri aşık olurmuş gibi kullanmaktan,
birinin gözüme bakarken
yansımasını değil,
beni görme ihtimalinden vazgeçersem,
o zaman bu oda çok ağlar.
Ben değil, bu oda ağlar.
Çünkü duvarlar,
-medeniyetin biricik çocukları-
sanılandan daha nahif bir kişiliğe sahip olurlar.
Her gün, ruhuma
"Camdan bakmak yasak." diyorum,
"Yoksa çiçekleri özlersin."
Bunu bana sürekli tekrarlattığı için sinirleniyorum.
Ben sinirlendiğimde
canım hiçbir şey yapmadan
bin beş yüz yıl durmak istiyor.
Gözümü kırpmak için beynimden gelecek bir dalgaya bile katlanamıyorum.
Böyle şeylerin bahsi geçtiğinde
"Olumlu ol!" denir ve hemen
kaçan otobüse yetişiyormuş gibi bir hızla
hayata devam edilir.
Öyleyse, dostlarım,
bilmemek istiyorum,
düşünmemek istiyorum.
Evvelden varmış ve hep olacakmış gibi,
beş yüz yıllık bir çam ağacı gibi
durmak istiyorum.
O kadar süre durursam
her şeyi ardımda bırakabilirim.
Belki kendimi bile
kendimin gerisinde bırakmış olurum.
Belki buna ihtiyacım vardır.
Çünkü benim gibi insanlar,
çevirdiği her kitap sayfasında bile
ağrıyan kas gibi
tatlı bir acı hissederler.
Ben şimdi yine bir şiir kurdum,
işte, oynuyor orada kendi kendine.
Önceden vazgeçtiğim şiirler oldu,
bir çocuk doğurmuşum da,
yüzüne bakmaya tahammül edemiyormuşum gibi davrandığım şiirler.
Peki ya bir gün,
şiir beni beğenmezse?
O zaman,
çorbasına tuz atarken
yere dökülen birkaç tuz tanesi gibi
geride mi bırakacak Tanrı beni?
Benim varlığıma kanıt,
vazgeçilmek mi olacak?
Belki bu soruların cevabını bilemeyiz ama
zaferlerin yüklü olduğu gururdan ve
havada bulut kadar
somut duygulardan vazgeçemeyiz.
Vazgeçebilseydik zaten
gelir miydi hiç buralara kadar bu sohbet böyle?
Leventcan Yılmaz
2020-06-30T15:22:17+03:00Vazgeçtiğim bir şiiri bulmuşcasına okudum. Hislerim, hiçbir şey yapmadan bin beş yüz yıl durmuş gibi. Duygularınızın tercümanına sağlık!
Aslı Zeytin
2020-06-29T18:34:54+03:00Her yorum elbette ki çok değerli oluyor, insan bulunduğu çemberde göremiyor her şeyi. Mutlaka dikkate alacağım, ilginiz için teşekkür ediyorum. Saygılar, sevgiler. ☘