Akrep ve yelkovan daha tanışmamışken zaman adını bilmiyormuş.
Gün doğmuş ve bir kadın doğurmuş.
Bir adam varmış ve şimdi aile olmuş.
Zaman aynaya bakmayı öğrenmiş.
Kadınlar doğurmuş, adamlarla hanedanlık kurmuş.
İnsanlık yeryüzüne sinmiş,
ve bir gün gece gündüze ihanet etmiş.
Bir kadın avluda,
ansızın yakalanmış aşağılık bir kana.
İstemediği eller dokunmuş
bedenine ve ruhuna.
Zaman aynadaki haline acımış
ve işitmiş terazinin homurtusunu.
''İşte yapıyorlar'' demiş,
''onca nimetlere rağmen bu mudur sonu?''
Zaman irkilmiş
ve neler olduğuna bakmış:
''Onlara her şeyi verdim
yok mu doğru yaşamalarının yolu?''
Gecenin yıldızları,
dökülmüş kadının üzerine.
Gözlerini yavaşça yummuş,
serseri insan düzenine.
Güneş doğmuş
bir çiçek açmış,
bir kadın ölmüş.
İnsanlar korkmuş, hanedanlar sivrilmiş
''Kim ise çıksın, cezası kesilsin'' denmiş.
Suçlu bulunmuş, cezası kesilmiş,
Kafası ibret diye, ödül gibi sergilenmiş.
Ama satır aralarında birileri,
kadının yıldızları hak ettiğini söylemiş.
''yeterince doğru değilsen
başına gelecekler sorumluluk ister'' demiş.
Güneş batmış,
bir çiçek solmuş
bir kadın ölmüş.
İnsanlar duymuş
belki de duymamış.
Hanedanlıklar öğrenmiş
belki de öğrenmemiş.
Yıldızlar düşmüş ama kimse ceza almamış.
Hep bir ağızdan yinelemişler:
''Yeterince doğru değilsen başına gelecekler sorumluluk ister.''
Hayvanlar korkmuş terazi sinirlenmiş:
''Buldukları çözümler de
sorunları kadar riyakar,
onları cezalandırmalı'' demiş.
Zamanın itirazlarına göz devirmiş ve ellerini hareket ettirmiş.
Kadınları erkeklerin içine erkekleri kadınların içine yerleştirmiş.
Güneş doğmuş
çiçekler açmış,
hiç kadın ölmemiş.
Adamlar şaşırmış.
Göğüslerindeki fazladan ağırlık
sorumluluklarının yanında bir hiçmiş.
Her gün bunca çocuk
sefa değil cefa imiş.
Kadınlar sevinmiş.
Omuzlarında hiç ağırlığın olmaması
onlara armağan gibiymiş.
Bacaklarının arası bir günah sembolü,
Başlarını eğmek rutinden değilmiş.
Adamlar dehşete düşmüş
ve hep birlikte toplanmışlar:
''Bütün bunlar kabus olmalı
insan neden kadın doğar?''
Kadınlar öfkelenmiş
ama yumruklarını indirmemiş:
''Sorun kadınlıkta değil
gösterideki rolünüz'' demiş.
Adamlar ağlamış,
dizlerinin üzerine çökmüşler:
''Hissettiklerinizi anladık şimdi.
Sorun hep bizmişiz.
Bizzat yarattığımız bu düzende
karmaşayı yollarınıza dizmişiz.
Bunca sorumluluğa hazır değiliz,
şaşkınlık titretirken dizlerimizi,
Affınıza sığınabilirsek
taşıyacağız bu çaresizliğin izini.''
Kadınlar yaratılır
göğüs aralarında fazladan bir yumruyla.
Kimileri vicdan der
kimileri acınası bir zorba.
Kadınlar yenilmiş,
ve acımış gözyaşlarına.
Derince nefes çekmişler,
ve veda etmişler rahatlığa.
Güneş doğmuş,
bir çiçek açmış,
bin kadın ölmüş.
Adamlar izleri örtmüşler.
Sırtlarındaki kamburla,
boğazlarındaki yumruyla,
Göğüslerindeki ağırlıkla,
sıkıca kapattıkları bacaklarıyla.
Kadınlar kaybetmiş.
Ancak yemin etmişler.
Doğurdukları her bir kıza
bir parça bilgi vermişler.
Yemeklerinde anlatmış
uykularında fısıldamışlar:
''Uyu güzel kızım,
yarın yepyeni bir gün.
Dengeyi sağlamak için
kalma esaretinde dünün.
Ne aşağıdayız ne yukarıda
gözlerinin gördüğü yerdeyiz.
Dudaklarını arala çünkü;
susmak değil konuşmak işimiz.''