İlk kez yıkılmış bir şekilde sigaraya sığınıyorum bu akşam. İş bitiyor. Herşey üstüme üstüme geliyor. Burda tekrar eden bir bunalım beni buluyor hep...

 Patronlar, mobbingler, koşulların stresi bir yana bir yandan da yarıda kalan düşlerim, hayatım, yıkılmış duygularım... Aşkım, acıyan sevgim... Hepsi beni terk etmişler gibi çaresiz, savunmasız ve yenilmişlik içindeyim...


Her düşüşün bir kalkışını bilip duruyordum oysaki ben. Ama bu akşam artık tutamıyorum çaresizliğimi. Herşeye ve herkese öfkeli bir şekilde dört defa üst üste ağzıma dahi hiç almadığım sigaraları içmeye başlıyorum. Çalıştığım yerden bir hüzünle, ağlamakla karışık çıkıyorum, üstümde koca bir yalnızlık. Yalnızlığa alıştığımı düşünürdüm. Yanılmışım. Issızlığın içinde fark ettim ki alışmamış daha çok korkmuşum. Kimseye ses vermeden karanlık bir ormanın yanından tek başıma geçip gidiyorum, yanıma aldığım bir kulaklık ve telefonumda dakikalardır tekrar eden tek bir şarkı....


Melike Şahin'in o güzel ve dik duruşa sahip sesi ile "Bedelini ödedim" deyişi çınlıyor sürekli kulağımda. Sanki bedelini ödediğim tüm yıkımlarımı bu şarkıyla ağlamak ister gibi bu akşam o ıssız, karanlık ve domuzların ortaya çıktığı ormanın yanından, elimde bir aceminin tuttuğunu ortaya çıkaran sigarayı, sigaraları içime çekip sonra gökyüzüne bakıp ağlaya ağlaya kendime iç çekiyorum. Telefonu kapatıyorum herşeye, herkese, içinde boğulup durduğum her koşula. O an sadece bu şarkı eşliğinde doya doya ağlamak istiyorum ve ağlıyorum. Sonra ben de eşlik ediyorum ağlamaktan şişmiş gözlerim, kısılmış sesimle...


"Bedelini ödedim ben de, sevdiğiniz her şeyin.

Bedelini ödedim ben de, sustuğumuz her şeyin..."


İsyan ediyorum bu şarkıyla herşeye, herkese... 

Karanlıktan, yanımdan geçen domuzlardan korkmuyorum bile. O kadar hissizleşmişim ki sadece içimde bir koca ağlamak kalmış gibi. Kendime uzun uzun ağlıyorum. Kalbime ne olduğunu, hassas ruhumun bu kaba ve yaralayıcı sahtekarlığın içinde ne işi olduğunu düşünüp daha da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyorum. Uzun bir yolun ardından kendimi köksüz bir ağaç gibi hissettiğim bu şehirde bir market bulup sigara ve çakmak alıyorum. Acemiyim ya sigarayı öylece masum bir şekilde tutup yakıyorum. Sonra içime... Özgürlük değil bu asla özgürlük olmadığını biliyorum. Hiçbir zaman bir yıkımdan sonra ne sigaraya ne de alkole başvurmamış ben bu akşam yerle bir oluyorum. Sanki yılların, ayların, kalbimin yorgunluğunu kusuyorum bu sigaralar ve şarkıyla. Yanımdan hızla insanlar geçip uzaklaşıyor. Onlara aldırmadan ormanın karanlığına gidip, yapayalnız yeniden yürümek ve gözyaşlarımın karanlığa karışmasını istiyorum çünkü. Öyle yapıyorum. Karanlığa, kimsenin beni görmeyeceği, avaz avaz içimdeki suskunluğu ağlayacağım o yolu yürüyorum iki saat boyunca. Yorulup yorulup üst üste sigaralar, tekrar eden şarkının sözlerine karışıyor içimdeki o dolmuşluk, yenilmişlik...


Onca yürümenin ardından çekip gideceğim, kaçacağım bir yerim olmadığını, köksüz bir ağaç olduğumu hatırlayıp, "kürkçü dükkanı" misali kendi suskunluğuma geri dönüyorum. Kalabalıklara, insanlara, kargaşaya, mecbur kaldığım koşullara, istemediğim o bunaltıcı, yorucu hayata...

Elimde kalan tek şey sigaranın külünü boşaltığım sigara kutusu, izmaritler, şişmiş gözlerim, yorulmuş bedenim, yalnızlığım ve kalbim...

Kalbim...

En çok geriye kalan o oluyor içimde. Herşeyden geriye bir tek o kalıyor. Şarkının en heyecanlı yerine geliyor. Sesi son ses açıp bağıra bağıra söylüyorum ben de...


"Hak ediyorum her milimini bu dik gülüşün

Ayna elimde, durur yara izi, içim üşütür

Yine düşsem yine yenilsem sil baştan

Ne mümkün yıkılmak, yine doğruldum bak..."


Sözlerini bağırarak söyleyip karanlığın içinden dik bir duruşla kendime sarılıp "Sen de bedelini ödedin bu kalbinin. Şimdi ödenecek bir bedeli yok artık. Yine yenil. Yine kalk. Yine ağla. Yine toparla. Yine yıkıl. Yine var et kendini... Gözyaşlarımı silip o karanlığın, ormanın yanından usulca geçiyorum. Ne bir canlı ne de ormanın karanlığı bana zarar veriyor. Çünkü biliyorum ki onlar değil, insanlar zararlı ve yıkıcı...

Ormana, ağaçlara, karanlığa, arkamda bıraktığım domuz sürüsüne bakıp geçiyorum herşeyden, herşeyden...

Bir tek geriye kalan ben olarak, kalbim olarak... Sigaralar ve şarkıyla uçup gidiyor nefesim sanki gökyüzüne, bulutlara... Derinden bir nefesle bitiriyorum yürümemi ve ruhumun hafiflemiş yorgunluğu ile kendimi yatağıma, uykuya bırakıp herşeyi unutmak için uyuyorum...

4.10