Hayatın bekleme odasına alınmışçasına

''Benim'' sıramın gelmesini

Bekliyorum...

Fark ediyorum ki içten içe bir şeylerin zuhur etmesini, belki de mucizelerin baş göstermesini bekliyorum...

Bu çaresiz ve bir o kadar da suskun bekleyişi, beklemiyor taklidi yapıp içten içe delicesine bekliyor olma hâlini idrak edişimle canım acıyor, üzülüyorum

Kendime acıma tuzağına düşmemeyi seçsem de bariz üzülüyorum...

Hayatımın bu zamana kadarki kısmını bizzat kendim hiçbir şey yapmazsam kendiliğinden hiçbir şey olmayacağı inanışıyla yaşamamdan sebep hiç kimseden ve hiçbir şeyden herhangi bir şey beklemeksizin ha bire bireysel bir ''yapma hâli'' içerisinde olmaktan ve yapmaya çalıştığım şeylerin her seferinde hiçbir yere varmadığına tanık olup hüsrana uğramaktan artık ruhsal düzlemde duyumsamakta olduğum yorgunluk hissi eşliğinde

İstemsizce bekliyorum...

Ve bunu kendime yediremiyorum...

Derin bir mantıksızlık dalgasına çoktan kapılmış olduğum, sağlıklı düşünme yetilerimin bu derin dalga tarafından büyük ölçüde sönümlenmiş olduğu ve bunun salt zehirli bir hayalperestlikten ibaret olduğu düşüncesini zihnimin çeperlerinden sıyırıp atamıyorum...


Aktiflik ile pasiflik arasında

Bekleyiş ile kafası kesilmiş tavuktan hallice kendimi oradan oraya atıp delirmişçesine önüme gelen neredeyse her seçeneği denemek arasında

İnandıklarımın tecelli edişini hiçbir şekilde göremediğim hâlde yine de inanmaya devam etmeyi seçmek ile bu durumun bende uyandırdığı kırgınlıklardan kendime kayık yaparak inançsızlık nehrine kendimi bırakmak arasında

Şu hayat düzlemi içerisinde hakikî ben’e ait olan yolu, yerimi bir şekilde bulacağıma, onunla buluşturulacağıma dair güven duymak ile buna ilişkin paranoyaların oluşturduğu şüpheci düşünceler konvoyuna kendimi kaptırarak oraya sıkışıp kalmak arasında

Yaşım büyüdükçe bununla orantılı biçimde büyüyen hayaller kurma eğiliminde olduğumu fark ettiğim an bunu anında durdurmayı seçmek ile buna devam etme iznini kendime vermek arasında

Sabrın sonunun hakikaten de selamet olabileceği inancına sırtımı dayayıp ondan biraz da olsa güç almak ile bunun salt boş, bomboş bir kendini teselli cümlesinden ibaret olduğunu parmağını sallaya sallaya çığırıp duran içimdeki gözlüklü, kalem etekli, saçı sıkı bir topuz yapılarak toplanmış, yaşından epeyce büyük gösteren o kadının ağzının içine hipnotize olmuşçasına bakarak ona inanmak arasında

162 santim uzunluğunda bir sarkaç gibi

Salınıp duruyorum...

Bir uçtan diğer uca akıl almaz biçimde gidip geliyorum

O an hangi uçtaysam; adeta o ucun kılığına bürünüyorum, ağzımdan köpükler saça saça onun en hararetli savunucularından biri olup çıkıyorum

Ve çok değil kısa bir süre sonra diğer uca geçiyorum...



İnanmaya ihtiyacım var...

Yitirdiğim inançlarımın içimde oluşturduğu boşlukları, oyukları dolduracak yeni inançlar edinmeye ihtiyacım var

Mana görme bozukluğumu düzeltecek gözlüklere ya da lenslere ihtiyacım var

-Zira inançsız ve manasız yaşamakta epey zorlanıyorum...-

Umuda ihtiyacım var...

Ama bizzat kendi seri üretimim olan, bu zamana kadar kendi içimden yiyerek olanca uğraşla oluşturmuş olduğum umut ''kırıntıları''na değil,

Hayatın somut birtakım gelişmeler vesilesiyle bana doğal bir biçimde hissettireceği umut ''yığınları''na ihtiyacım var…




Sorgulamalar silsilesi içine girecek gibi oluyorum bazı anlar

Ama girmiyorum

Zihnimin sorgu odasının kapısının önünden çeviriyorum kendimi

Zira oradan içeri bir girersem bir daha kolay kolay çıkamam, çıktığımda da eskisi gibi olamam

Hayatın olağan akışına kendimi kaptıramam

Acı bataklığının içine çekilirim

Adeta katatonik olmuşçasına donup kalırım, soyut anlamda hareket kabiliyeti yitimine uğrarım

Çaresiz hissediş canavarlarımla karanlık bir mağaranın içerisinde baş başa kalırım

Manasızlık ve boşluk çukurlarına yuvarlanırım

O çukurların içinde debelenip üstümü başımı varoluşsal sancılar çamuruna bulayacak takatim dahi olmadığından; cenin pozisyonunda öylece uzanıp kalırım

İnzivalardan inziva, izolasyonlardan izolasyon beğenirim

Yalıtırım kendimi

Bu madde âlemine ilişkin birçok unsurdan kendimi yalıtma yoluna giderim kendiliğimden ve de istemsizce

İstemsizce böyle bir eğilim içerisine girerim içimden

İçimden kanarım, içimden ağlarım

Kendi içimde voltalar atarım, ne yapacağımı bilememenin sarsılışıyla kendimi kendi içimin duvarlarına çarparım

Dışımdan ise öylece donup kalırım

162 santim uzunluğunda bir buz sarkıtı gibi donakalırım

Oramdan buramdan da minik sarkıtlar çıkar ilaveten

Uçları sivri, batıcı, acıtıcı ve de soğuk

Görünür(üm) dışarıdan

O sırada içimde cehennem provaları…

İçimde çukurlar açılmış, içimin toprağı kazıldıkça kazılmış

Ortalık darmadağın bırakılmış

Belli ki yoğun ve hummalı arayış süreçleri yaşanmış

Ama aranan her ne ise bulunamamış

Sahip olunanlar ya da sahip olunduğu sanılanlar ise yitime uğramış, belki de zaten hiç bana ait olmamış, en başından beri ben’den olmamasına rağmen bana bir şekilde yapışmış ya da yapıştırılmış, ben’den olduğuna beni inandırmayı başarmış

Bunlardan bazıları bir bir, bazıları ise topluca yıkıma uğramış

Yerkabuğu çatlamış içimin

İçim zelzele bölgesi, enkazdan hallice yer yer

Kim yer “Her ne oluyorsa öyle olması gerektiği için oluyor’’ söylemini

Ben tokum, ben yemem

Aç olsam da, açlıktan öleyazsam da yemem







Kendi içimden yedim bunca zaman...

Somut düzlemde beni destekleyen pek bir oluş hâli söz konusu olmasa dahi kendi içimin fabrikalarında motivasyon ürettim, seri umut üretimi gerçekleştirdim yapabildiğimce

Çapım genişliğince, çapım yettiğince

Ama artık ilerlemiyor, içimin fabrikalarının çarkları dönmüyor

İçim almıyor, içim istemiyor

Her ne kadar bunu hazmetme hususunda güçlük çeksem de; içim kendisini bayağıdır rölantiye almış durumda, artık hamlelerin çoğunu hayatın bizzat kendisinden bekliyor

İçim çekiliyor

İçimin denizinde cezir, sırasını bir türlü med’e savmıyor

İçim dolup dolup yine içime taşıyor

Atıklarını dışarıya akıtacak alan bulamıyor

Bunların tümü ve muhtemelen daha da fazlası oluyor, bizzat yaşanıyor

Ama şu an bu şiir aracılığıyla ifade buluyor olmaları dışında dönüp yüzlerine dahi bakılmıyor...

Ve insan;

Kafasının içerisinde kendisine alternatif bir gerçeklik algısı yaratıp ‘’-mış’’ gibi yaparak tüm bu çaresiz hissedişler, boşluk ve manasızlık girdapları arasında kendisini daha da kaybetmemek üzere çabalıyor da çabalıyor…