İnsan neyi bekler? İnsan hep bir şey bekler. Doğmayı, büyümeyi, sevmeyi, yaşamayı bekler. Gün gelir ölümü bekler. Bir gün doğuşunu, dolunayı bekler. Bulutların geçmesini, güneşin çıkmasını. İnsan hep bekler. Anlaşılmayı, anlatmayı, bazen de anlamayı, farkında olmadan olgunlaşmayı bekler. İnsan bekleyişten yoğurulmuştur sanki. Hayat geçip gider, insan kalır, bekler. Günler geçer, insan bazen yaşamadan bekler.

Kopkoyu karanlık gecede, yıldızlar bir bir kayıp geçer. İnsan yıldızları yakalamayı bekler. Bir yıldıza, uzaklığına rağmen umut besler. Uzaklık ki bazen en yakın gelir,ven yakın olan gelir geçer, insan dönüp güler.

İnsan ile başka ne bekler? Bir yağmur damlası bulutundan ayrılmayı bekler, yeryüzünde toprak ile kavuşmayı bekler. Bütün bunlar olurken sesler sis olup yanıbaşında öter, bir kırlangıç sesi gibi. Her şeyin sonunda çalan o ölümcül müzik gibi. Her şey bitmiş gibi. Sığınacak tek liman, bir kırlangıcın sisli sesi olur. İnsan o sese sığınmayı bekler.

Yerini yadırgar, sorgular, değişmeyi bekler. Bazen güneş olmayı ister, ay olmak ister. Düzenlerinden bir parça almak ister. Her şeyin sonu vardır da onların sonu yoktur, insan sahip olmak ister. Bir kuş olup uçmak ister. Yaşamak yükü ağır geldiğinden, bir çağlayan olup çağlamak ister.

Bekleyişler sabrı, sabır hayatı öğretir. Acı veren bu bekleyiş, tüm olumsuzluğuyla insanı kaplar, insan kabına sığamayıp da çıkmak ister, ancak henüz uçmayı bilmeyen bir kuş yavrusu gibi. Yürümez, uçmaz, zamana isyanı onu ezer, kuş ölür, uçuşu akılda kalır.

Yürüyüş kalır, o sokaklar kalır, adımların bıraktığı izler peşine takılır, gülüşler kalır. Elinde bunlarla insana yaşamak kalır.