yalnızlığa iman etmiş bir gönül taşıyormuşum
göğsümün kafesinde
kalbimin kanla vaftis edilmiş damarlarında
pusuya yatmış bir ayrılık
bütün köşe başlarında kimliksizliğimi sorgular
durmadan zamanın sınırlarına iltica eder
yalnızlığın beş kıtasında sürgünken yürek
gözlerimin kubbesi yağmurlu
ciseliyor gökyüzününün uzaklığını
anakaralarda kendimi arıyormuşum
bütün kıtalarda terk edilmişim
kuşaktan kuşağa aktarılan bir günahmışım
sevabına sevilmek istiyormuşum
bunu kendim öyle söylemişim
kendi tarihimde miladımı ararken
zaman uzak düşmüş
zaman saat saat bölünüp kalbime saplanmış
artık mezarımda hiç yalnızlık çekmeyeceğim
yeryüzünde yeterince yalnızdım
ellerim aşinadır
bak kocaman bir boşluk duruyor avuçlarımızın arasında
Gecenin ve karanlığın rahminde kendimi kandırmışım
kendime inanmışım
bakir kalmış eril düşüncelerden uyandığımda
kucağımda kocaman bir yalnızlıkla kalmışım
tanrım bu isyan kendi cehennemimde
bu ünlem yalnızca kendi cümlemde
-ah
ben boşluktaki sözcüğüm kendi eksenimde dönen
sancılar içinde uzakta
sözün anlamından yitik
kendime bir anlam arıyormuşum
öyle demişim kendime
öylesine değil
ölesiye demişim