"ruh sayısız taç yapraklı bir nilüfer gibi kendi kendine açar."

yeniden, her defasında yorulmadan.


Göğüs kafesimin içindeki taşın yerini sıra sıra dizilmiş aynalar aldı. Evet, betimlemede bir hata yok. Göğüs kafesimin içine bir camcı yerleşti. Kiraların bu kadar arttığı bir dönemde kimse sokakta kalmamalı en nihayetinde. Ben dizdim o aynaları tek tek, kendi ellerimle. Bir ara kaşlarım da gözyaşlarımı tutmayı bırakıp yardıma geldiler, inkar edemem. Farkındaysan aynaları kendim dizdiğimi de inkar etmedim, Didem. Çünkü artık canımı acıtan veya acıtmayan veya ruhumu un ufak eden veya suretimi aynalara küstüren tüm eylemlerimin sorumluluklarını alıyorum. Yüzümdeki yaralardan akan kanın sızısı ama mağrur bir gururu ile bakıyorum yeni gelen kiracıma.


Yüreğimdeki taşın kalkma vakti gelmişti ama ne zaman gideceği belli değildi. Tıpkı benim eski ev sahibimi sürekli, "Bu hafta çıkacağım." diyerek ertelemem gibi. Daha kaç kez ihtar mektubu göndermem gerekiyordu bilmiyorum. Ama şimdi anlıyorum eski ev sahibimi.

En nihayetinde bir gün uyandım ve uzun zamandan beri ilk defa derin nefes alabiliyordum, bir zamanlar olduğu gibi. Artık kavga etmekten o kadar yorulmuştum ki bana verilen nefes kontenjanını aşmıyordum cidden ya da "bana ayrılan yer kadar devam ederim hayatıma" diyordum. Çünkü ruhum başkalarının ellerinde iğdiş oldu, bir oyun hamuru gibi oynandı, tüm renkleri birbirine karıştırıldı ve en son o çirkin yeşil çıktı ortaya. İşte o zaman geri verdiler elime ve dediler ki, "Yaşamaya devam et."


Kiracıma geri gelecek olursak her bir aynayı ameliyathanede görevi başındaki bir cerrah titizliği ile yerleştirdim göğüs kafesime. Çok garip hissettiriyor bu durum, sanki göğüs kafesim bomboş ama aynı zamanda ağır da. Nasıl olabiliyor bu? Senin balkona astığın yeşil fanila kadar ağır mı Didem, ne dersin? Yoksa esas ağır olan o su yeşili gözler miydi?

Deneyimlerinden yola çıkarak diyebilirim ki, bu camcı beyefendi sırtında birçok yük ile gelmiş buraya. İlk bakışta hayatına yeniden başlıyormuş gibi görünse de sırtındaki kamburda bir külliyat yatıyor. Hayatına baştan başlayacağını düşünüyor ama kendini kandırıyor, kimse hayatına baştan başlayamaz. Bundan dolayı ağır hissediyorum ben de. Ara sıra göğüs kafesimden kazağıma bulaşan kan damlalarını bu sebeple gözardı etmeni istiyorum senden.


Siteye girdiğim zaman gözüme ilk çarpan başlık, "Gerçeklik sonu olacak yesenin" idi. Evet, benim de sonum olacak bu gerçeklik. Hissediyorum. Geçenlerde Meral geldi Adana'ya, ama gidemedim. Ah Didem, Meral ile tanışmanı ne çok isterdim. Sen, ben, Meral ve yanımıza aldığımız diğer kadınlar; sokağın başında sabaha kadar dertleşseydik keşke. Keşke bizi sahteliği sarmalamaya çalışanların karşısında gerçekliğimiz bu olsaydı.


Ayrık otu oldum ben, artık susamam Didem. Ayrık otlarımın içinden bazen nilüferler çıkıyorlar, bana sürpriz ziyaretler yapıyorlar. O kadar mutlu oluyorum ki anlatamam. Ama gelmedikleri zaman üzülmüyorum artık, elimdeki ile yetinmeyi öğrendim. Hem bak, Meral de susmuyordu, hem de hiç.


Gerçekliğim eğer çakıl taşlarının arasına cam parçaları dizmem ise evet, buyum ben. Ayaklarımın tabanının paramparça olmasını göze alıyorum. Ve hazır mısın Didem, bir kez daha söyleyeceğim: "Ruhumda açan nilüferlerin de, ayrık otlarımın da, yolumun üstündeki camlı çakıl taşlarının ve hatta göğsüme bakan kirpi dikenlerinin bile... Hepsinin sorumluluğunu alıyorum."