Yüzüme sinmiş sigara dumanını gözlerimi kapatarak engellemeye çalışırken içime çektiğim havanın temiz olmasını ummaktan bir an olsun vazgeçmedim. Sokağın köşesindeki Musa abiye pencereden el sallayıp iki ekmeği hazırlamasını ve beş dakika sonra gelip alacağımı ima etmeyi bu sabah da başarabildiğim için kendime kısa bir tebrik mesajı ilettim. Musa abi bu mahallenin tek bakkalı. Taş çatlasın 50 metrekarelik dükkanda kendine fabrika tadında bir hayat kurmuş. Dedikodu yapmaktan nefret eder ve iyi birisi. Her sabah ondan aldığım iki ekmeği aşağı mahalledeki gecekondunun kapısına takıp işe gidiyorum. Belki ekmek sevseydim yapmazdım böyle. Çok da anlam yüklememek lazım. Ben Fuat. Yan komşumuzun kızına aşığım. İsteyerek mi oldu, hatırlamıyorum. Ama genelde böyle ağır duygular hür tercihlerim olmuyor. Yasemin'in güzelliği sahip olduğum iradeye karşı açılmış bir muharebe olabilir. Yasemin bu mahallenin ve diğer bütün mahallelerin en güzel kızı. Fransız dili ve edebiyatı okuyor. Ben ise henüz hangi de'yi nerede ayıracağımızı ve neden ayırmak zorunda olduğumuzu bilmiyorum. Bilseydim de ayırmazdım zaten. Başımıza ne geliyorsa bundan gelmiyor mu? Musa abi elmaları muzların yanından ayırmadan önce üç müşterisi daha vardı. İş yerinden çıkıp eve dönüyorum. Bugün kimseyi sevmemek için mükemmel bir hava var yukarıda. Taksilerin hepsi dolu. Boş olsa da binemiyorum zaten. Anahtarımı çıkartıp kapıyı açıyorum. Musa abi arkadan giriyor binaya. Burası üç kişilik bir gecekondu, Musa abinin kaybettiği üç müşteri, Fransızca bilmeyen ve muhtemelen asla bilemeyecek olan ben ve Musa abi. Bir de Yasemin. Ama en güzel olanından.