Saat buçuğu iki geçiyor. Ben kayboluyorum bazı hislerin altında. Yirmi dördümden iki önce yarışmadan çıkarılmış gibi yaşıyorum hayatı. Mutlu olmak size biraz...
Ellerime ellerinin teri sinmiş,
Kaldırım taşında biten papatyalarla sohbet ediyorum.
Kim bilir hangi dert bizi böyle birleştirmiş,
Boşluğuma gelen kahkaha...
Satırlar parmaklarımın ucundan dökülüyor. Dünyadaki bütün öykü kitaplarının sonunu aynı cümleyle bitirmişler. Belki diyorum, unutmak mümkün olsaydı unuturdum...
Yüzüme sinmiş sigara dumanını gözlerimi kapatarak engellemeye çalışırken içime çektiğim havanın temiz olmasını ummaktan bir an olsun vazgeçmedim. Sokağın köş...
Şimdi burada, ellerim serbestçe vücudumdan süzülmüşken masadaki eksik tabağı fark ediyorum. Kaç gün geçti? Ya da ay, hatta yıl belki. Cümlelerim yarıda kesil...
Anılarımın arasına sıkıştırılmış birkaç kuru yemişi avucumun içine alıp başımı cama yasladım. Gökyüzünden gelen vagon sesleri eşliğinde burnuma kaçan sularda...
Hava sisli,
garip şeyler oluyor burada.
Bulutlar korkak, gökyüzü tedirgin.
Toprakta gezinen karınca yönetiyor sanki bu soğuk güneşi.
Tahta parçaları batı...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok