Andayım. Geçmiş yabancı bir gölge gibi soğuk, gelecek çok uzağımda. Huzurlu değilim. Öğretilerin aksine an bana yaşamı bahşetmiyor. Yazma ihtiyacı ya da tesellisi dürtüyor içimi. Heceler, nereye koyacağımı kestiremediğim virgüller kemiriyor düşüncelerimi. Bir bütüne varamıyorum. Toparlayıp tüm sıkıntımı tek solukta atamıyorum buradan. Burası,benim mâbedim, benim sığınağım,en uğrak ve en kuytu köşem. Sizi alamıyorum, size gelemiyorum. Beni yanınıza çağırsanız, bir buket tutuştursanız ellerime, ey insan hoşgeldin deseniz ve ben de duysam sizi olmuş olmanın tebessümü yerleşşe şakaklarıma, anlar mısınız tasamı, gecelerce beni avutan bulunma halini? Bir yerde, birinde, bir masada, taburede, loş ışıklar altında, sigaramı yakmış durma durumumu gerçekleştirirken gelseniz ve ağırlasam sizi, sessizliğime katsam, bu da bir şeydir herhalde diyerek tutunsak, bir nefesin yalnızlığın sisini nasıl dağıttığını izlesek, açılan boşluğa sırayla dumanımızı üflesek yine de gider miydiniz yanımdan? Aradığımız bu da değilse nedir, anlayamıyorum. Çıkacak değilsem gökten yukarıya, bana bir canlılık vaad etmiyorsa uzağımdaki yıldızlar, öyle ya da böyle alacaksa ölüm beni kendine, ne diye koşayım kendimin ardından, yorulacak olan yine ben değil miyim, kavrayamıyorum. Bunca unutulmuşluğun, karmaşanın, çiğ yığınların arasında bir damlaya susamışsam yüzüme değecek, yeterli midir bu yargılanmama, atılacak mıyım bir kez daha aranızdan? Ya bir davet çıkaracağız yeniden doğmak için ya da çürüklerimizi kazıyıp bir ordu yaratacağız, canlılığa düşman, ey insan, tut elimden, hiç olacağız.