Bulursun beni, baktığında geceleri. Saklandığım kabuğumdan çıkar, biraz dolaşırım. Işıkları sönük evlere bakarım, sonra da yananlara. Kimileri acıyı doğurur, kimileri acıyla var olur. Farklı dillerde söylüyoruz sevdiğimizi, benim dilimi daha bilen yok. Başaramıyorum ben bu dünya perdesinde başrolü oynamayı. Saklanıyorum, güneş ışığı yakıyor tüm bedenimi. Acıyorum. Hem kendime hem de asla ifade edemeyeceğim düşüncelerime. Boğuluyorum. Halbuki ne kadar önemliymiş nefes almak. Hayallerde yaşıyorum. Gerçekliği çoğu zaman unutuyorum. Hayalle gerçek arasında ince bir çizgi vardır, çok az kişi bilir. O çizgide yürüyorum. Çizgi ince, ipten daha ince. Düşüyorum. Gerçeğin boşluğunda süzülüyorum. Gerçek soğuk. Keskin bıçak gibi. "Niye?" diye soruyorum. Gerçeğin ne anlamı var? Ben kafamın içinde mutluyum. Kafamın içinde kötü canavarlar yok. Beni anlamayan insanlar yok. Sadece ben varım ve içten içe batan yalnızlığım. Kelimeler yok, gözlerim var. Bakarsan bana, görürsün her şeyi. Gör beni. Gözlerimin altındaki morlukları gör. Uykuya meyilliyim bu aralar yine. İçimde karmaşa var. İstemediğim insana evriliyorum. Beni kurtaramazsın. Ben kurtarılmak istemiyorum. Şakaklarım sızlıyor. Kötü anıları silmeye çalışıyor galiba beynim. Nefret aşılıyor. Nefret aşılanmamalı, nefret kötü. Ama insanlar da kötü. İçimde boşluk açılıyor. Kapanması çok uzun zaman alıyor. Sığınıyorum kendi gölgeme. Arkam da beni takip ediyor. Nereye gidersem oraya geliyor. Sahi nereye gidiyorum ben?