Sabahın ilk ışıkları, saçlarıma değen rüzgar, avuçlarımda buzdan katreler, karanlık simsiyah bir örtü gözlerimde, renklerden bihaber. Kaçtığım suretime maruz kalıyorum, tramvay duraklarında. Neşesiz bir şarkıya benziyor dudağımın kenarında kalan son gülümseme. Kırıntıya dönüşüyor, içimde son kalan çocuk kahkahası. Kabullendikçe ağlamaklı oluyorum, buruk bir inançla karışıyorum hayatın karmaşasına. Elimde son kalan heves yumağı, küçüldükçe küçülüyor avuçlarımda. Ayakta durmaya takatim yok ama yıkılacak duvarım da yok. Bir tutamak ararcasına yokluyorum etrafımı, başım yorgun omuzlarıma değiyor. Kendime sarılamayacak kadar çok uzaklaştım kendimden. Üstelik küçük çocuk da beni terk etti. Fark etmedim bile, yalanlarla avutamayacağım kadar çok büyümüş. Gerçekleşmeyen şeyler yalana dönüşür, önce heves kırar, sonra inancını kaybettirir. Zavallı çocuk, oysa ne çok hevesliydin başlangıçta. Kanayan dizlerini iyileştirince, içinin ağrılarını da teslim ettin bana. En iyi sen anlarsın dedin, sana en kötüsünü ben yaptım.