Her insan kendini birilerine anlatmak ister. Kimi bir psikoloğa anlatır; kimi yakın gördüğü bir arkadaşına, akrabasına; kimi de sessiz kimsesiz bir şekilde içindeki benliğine anlatır. Anlatacak kimsen yoksa ya da anlattığını anlayacak birilerinin var olabileceğine olan inancın artık tükenmişse dipsiz kuyulara bağırır gibi içine anlatırsın aklındakileri. Ama bu da yetmez. Günün birinde birileri bilsin ve farkına varsın istersin. Bir hayal gibi gelip geçtiğinde bir iz bırakmak, mazinin sıralarından hikâyeni okuyanlara ben buradayım demek istersin. İşte bende içimde dolup taşanları artık içime sığdıramadığım için beyaz kâğıtlara anlatmaya karar verdim. Nasıl olacak bilmiyorum. Şimdilik gelişi güzel yazacağım. Belki bir gün okuyup “Seni anlıyorum İbrahim.” diyen birileri olur.


֍Karanlık Yalnızlığım֎



Karanlık, gözümü nereye çevirsem gördüğüm tek şey karanlık ve onunla bütünleşmiş olan derin sessizlik. Sanki uykudan değil de herhangi bir öncesi olmayan bir âna açtım gözlerimi. Saniyeler içinde kim olduğumu, ne olduğumu, nerede olduğumu sorguladım. Anın verdiği şok etkisiydi bu. Düşüncemi toparladığımda içine düştüğüm korku minik gözlerimden gözyaşlarımın akmasını beraberinde getirdi. Ağlayışım beni sevenlere bir seslenişimdi belki de. Ben buradayım, karanlıktan beni alın demek için ağlayan minicik, küçücük belki 2-3 yaşlarında bir çocuktum. Ağlayarak yattığım yerden kalkıp, karanlığın içinde el yordamıyla bulduğum kapıyı açtığımda, gecenin loş ışığı antrenin penceresini aşıp salona cılız bir aydınlık veriyordu. Ağlayışıma, seslenişime kimsenin cevap vermediğini anladığımda, derin karanlığın içinde derin yalnızlığın da içine düşmeye başlamıştım. İç güdüsel her canlığın yaptığı gibi ışığa doğru gittim. Antreye ulaştığımda gece karanlığında gökyüzünün ışıltılı yıldızlarını gördüm. Koskocaman gökyüzünün altındaki küçücüklüğümle karanlık yalnızlığımın içine düşüşüm hız kazanarak devam ediyordu. Antrenin ortasına oturmuş elimden gelen tek şeyi yapıyor, gözyaşlarımla birlikte yanımda olmayan anneme, bir çocuğun kelime haznesinden çıkabilecek tüm methiyeleri sunuyordum. Beni bırakıp gitmiş olabileceği ihtimaline karşı, belki sesimi ulaştırırsam tekrar döneceği fikriydi belki de bana bunu yaptıran. Ama kesinlikle o an yapabileceğim tek şeydi bu yaptığım. Sonunda dışarı açılan lacivert boyalı demir kapı açıldı ve annemin şefkatli kollarına kavuştum. Belki anneme sorsam beni sadece birkaç dakikalığına yalnız bıraktığını söylerdi. Ama çocuklar için zaman yetişkinler için aktığı gibi akmıyor. Kesinlikle biliyorum ki ben karanlık yalnızlığımda saatlerce kaldım.

Hayat nasıl başlarsa öyle mi gider bilmiyorum. Başlangıcıma dair hatırladığım en eski anı bu anlattığım karanlık yalnızlığımdı. Şu an 39 yaşındayım. Çevremde kalabalıklar olduğu zamanlarda ya da kimselerin olmadığı zamanlarda ben hep yalnızdım. Belki de yalnız bir başlangıcın sonucudur bu sürekli yalnızlık. Bir gün beni gerçekten anlayan birini bulduğum da bu yalnızlık bitecek. Beni anlamayı dener misin?