Ey dirençli sürü,

en peşinden yürüdüğüm büyük adımlar.

Fevriliğim bir tabancaya sığmadığından bastığım kan.

Ey fevriliğimi dizginleyen ölüm,

sen olmasan beni bir kuyunun dibinde bulurdular.


Ey bana karışan gül,

en kopuk yerinden ürkütül,

ey bir titreşim soluğu sendeki,

en başından beri yalanı serdiğin kucak bu bendeki.

Bir nabzı güdümleyecekken yüzündeki kancalar,

sirkatin.

Beni benden alan, seni başkalarından, 

sen olmasan beni bir denizin dibinde bulurdular 


Ey geçtiğin yollara kırk bir kez aşina ben.

Ey bir serenad yükseliyorken ürkeklikten,

kuşların tabancalarla uçması.

Benim bir kaldırım taşını beklemem ve haftalar,

aylar gibi susması.

Sancakların düşmesi ne yazık,

doymuşların kusması ne yazık dünyayı

ey bana bir kapının kilidini sevdiren adalet adamları, soylular,

Sen olmasan beni bir tayfunun içinde bulurdular.


Ey benim beklemeyi ateş gibi yutarak.

Ey beklemenin ateş kadar sıcak olduğunu anlatan kitapları

Baksalar,

Yanmanın kuşkusuz hazzını koynunda bulurdular bir taşın.

Ey benim suya dönmüş ataşım,

kurban gibi bilinerek bir secdede 

Başka bahtiyarlar için başka günler istemek.

Düşkünlere su, dertlilere deva diyerek ey!

Bu gecenin şafağını güneyden yükselterek korurdular,

Sen olmasan beni hep bir kapının önünde bulurdular.


Ey sırkıtılmış turkuaz.

Ey bir kabirdeki yetersiz yeşil.

Sanmak bir baharı biçerek

duymak yanlışı tam da içinden geçerek.

Ey iyileşmek,

kavgalar reva sana.

Yürümenin ayak sürerek ki hiç gitmesin,

korkuyorsun düşünmekten ya hiç bitmesin.

Koru beni kalbine yakardığın vakit,

yakardın ve bir vakit solurdun dumanımı,

alıp avcunda sunduğun cümle alem solurdular,

sen olmasan beni bir ağacın özünde bulurdular.


Ey kararmış susmalar, ey körpe bebek.

En ortasında bir kışın seçerek aydınlanıyor.

Yeşil yanıyor ve birden karşıya geçerek bir köprüyü buluyorsun.

Sen bilmemeler içinde ansızın duruyorsun.

Yaprakları deşiyor ve uzun yolları

görüyoruz gidebilmek için

bir ölüm, bir ayrılıkla rastlaştığı vakit

geri basıyor.

O sokaklarda her gün birileri kendini asıyor.

Öylece bakıp sıram gelmediler yazıyorsun kağıda.

Ey ürküyor musun ormanları benden

Ey avucumu döküyorum sana ağaçları

Ey ikiz gök kubbenin siraçları,

yakardılar sonsuza kadar.

Yanmakla bir ki bu yaşları kururdular,

sen olmasan beni bir közün içinde bulurdular.