Bir evsizi anlamak için

ceplerime gazete kağıdı doldurup

bir banka uzandım.

Ekonomik kriz ne kadar derinse

ve yeryüzünde ne kadar dedikodu varsa

o kadar kağıt,

o kadar sıcaktım.


Soru işaretleri jilet gibiyken

küfretmek içimi ısıtıyordu


Bir insan, aynı anda, aynı acıda,

en fazla kaç kişiyi özleyebilir ki?


Ya da bir insan,

bir insanda, iki kelimelik süreçte

en fazla kaç kişi olabilir ki?

 

Televizyonu açtım.

Tam Afrika açtı, susuzdu.

Bir de yetimler vardı ki...

Sen geldin.

Öylesine izlenen bir kanalda

kaç kez ağlana...


Lütfen bir daha öyle sert düşme aklıma

Bilirim, narindir tenin.

Şarap içsen yanakların kızarır,

dudaklarım kıskanır ve...

Özlerim.

Gururum buz gibidir benim.

Aslında sert

ama sen dokunsan eririm.


Yalnızlığı bilir misin sen?


Penceremin önüne ekmek kırıntıları koydum.

Kuşlar yesin,

senden bahsetsin,

fakir desin, ekmek desin

ve yine her şey 

bir rivayete gizlensin.


Soru işaretlerinin mutluluğu öldüren birer korsan olduğunu düşünüyorum ben.


Lütfen,

beni diğerlerinden daha az tanıyabilir misin?


Nerede yaşıyorum?

Ne iş yapıyorum?

Okul? 

Araba? 

İş? 

Ev?

Çığlıklarla doğrulup

sessizce unutulmuş bir adamım ben.

Terk edilmekten çok,

özlemekten korkarım


Beni de

böyle sev.