-tırpanladığım koynumdaki ceset’e


burada eğildiğim nezaketti o gün

esir olmaktı burada kovuğumdakiler

eğildiğim ne eğildiğim nereye bu hangi kulunç

vazgeçmek mecburiyetimdi kuşkusuz

yakamda düzelttiğim hırslarımdı

sormuyordu kimse geçtiğim kapıları

sormuyordu yeltenmelerimi

yine lakırdıya dönüşüyordu aklımda beslediğim okşama

bir yalvaç sokak boyunca ağaçların hikmetini sürdürüyordu

burada insan ölüleri hayvan ölüleri

burada kim bilir kimin ölüleri

ağaçların kabuklarında, insanların merhametinde


bir rengi bozmaktan dönüyordum

renk kime renk nereye bu hangi bozgun

uzak fotoğraflara yakın adını verirdi birileri hep

birilerine gittim hep bir yerlere

kaldığım yerlerde adımdan bozma yamaçlar

adımdan türeyen uçurumlar

asfaltlara tüneyen merak

bir yerler ve yine birileri

uyanışlar bozdum ve bozmak türkuazdı farkına varmaklar diledim

baharat dükkanlarına aramak sordum ve bulamamak

falcılara bekleyişi avucumdaki çizgilere bekleyişi

sokaktan kim geçtiyse kim geçmediyse

kim tenezzül ettiyse bekleyişi sordum


sırtımdaki gassala kendimi tanıttım

merhaba ne zaman merhaba nerede bu hangi tarumar

ben uçarılarına yüz çevirmiş peygamber artığı

hazreti bilmem kimin torunu

yaşayan insanlara ölülerini fotoğraflayanım

kaybolmanın tarifi benden sorulur

tabutlara çakılan ilk çivi benden

lavanta bahçelerindeki mezarlar, soluklanan rüzgârlar bendedir

ince bir bilek hareketiyle çekerim toprağı atanın gürültüsünü

sevişmeyi sabahlara devrederim

gecelerden kopardığım bu birkaç damla kan hepi topu


beni sormasın artık kimseler

aynaya çevirdiğim yüze çok şey borçluyum