Karnımda bir gurultu ama benden değil bu Bademden geliyor. Kendisi geceleri fazla samimi biri. Masal var bir de. O da çok duygusal ama o belli etmez pek, onu görmek gerekir.

Her bir kedinin farklı karaktere sahip olduğuna şaşırılması çok enteresan geliyor bana. Neden olmasın ki çünkü?

Bugün de yazar mıyım eve döndüğümde diye düşündüm gün içinde. Belli olmaz bana şimdi yazarım derim yazmam bu beni kırar en iyisi duruma bakarım demiştim. Ayrıca bugün gördüklerimi yazmak ne kadar kolay bilemiyorum, yine bir taraflar eksik kalacak ama güne başladığım haberden söz edeyim önce.

Dün böyle bir yazı yazıp bu sabah çok sevdiğim bir arkadaşımın haberini aldım. Ben yazmayı seçebilmişim o ise başka bir şeyi. Gece intihar ediyor, apar topar ambulansla hastaneye alınıyor ve ben haberi aldığımda o saatlerdir hastanedeydi bense işe gidiyordum.

Beni en çok yıkan şeylerden biri de yaşamayı en çok sevenlerin bir gün böyle çaresiz kalması; yaşamanın, yaşatmanın en fazla hakkını veren güzel insanların. Dünkü yazımın sonundaki soruya "YAPARIZ BE!" diyebilecek birinin bugün bu haberiyle güne başlamam çok üzücüydü, kırıcıydı. İşin kötü yanı o bugün hala nefes almıyor olsa bu durumun açacağı boşluktan haberi bile olmaması.

Kendisini okuduğum üniversiteden tanırım. Renk dolu biri. Üstelik çok da iyi kalpli ve harika yemekler yapıyor. Hem kendi hem de geri kalan tüm canlıların haklarının mücadelesini önce kendi yaşamında sonra da diğerleriyle birlikte vermeye çalışan biri. Ancak bu süreçte neler olduysa en son kendini yalnız hissetmiş, bulmuş olabilir. Bir süredir çırpınışları aslında göz önündeydi ancak bu şekilde sonuçlanabileceğini düşünmemiştim. Muhtemelen hiçbirimiz yakınlarımızı böyle düşünmek istemiyoruz.

Ancak zaman içinde hepimiz farklı yerlere dağılıp kahkahalarımızı paylaşamaz olduk ve o kadar olduğumuz yerde çırpınıp duruyoruz ki bazen bir şeyleri kaçırıyoruz. Ya da müdahale edecek, paylaşacak öyle çok şey var ki yetişemiyoruz ve bazen de hareketsizlik bizi esir alıyor.

Sanki biz günlerimizi geçirmiyoruz da daha çok günler bizi ipe geçiriyor, biz boğazımızdaki deliklerin farkında bile değiliz. Zaten şimdi oradan söksek atsak kendimizi oksijen bu defa mahveder bizi.

Dün hani dedim ya gözleri parlamak. Bak onunkiler parlıyordu. Bugün ona ulaştım ve ona bunun ne kadar yakıştığını hatırlatmaya çalıştım. Her ne olursa olsun olan ona olacaktı, hala acı çekiyordur, eminim. Umarım en kısa zamanda yaralarını sarmayı başarabilir ve umut olmayı sürdürür. Kimin yaşayacağına ben karar veremem ancak O yaşamalı.

Bu haberin üzüntüsüyle metroda kitlenmiş bir vaziyette işe giderken belki m4 metrosunu gündüz zamanlarında kullanan çoğu kişinin görmüş olabileceği birini gördüm. Yaş tahminim pek iyi değil ama belki beş yaşında bir kız çocuğu. Annesi diye tahmin ettiğim bir kadınla dilenerek para kazanıyorlar. Türkiyeli olduklarını sanmıyorum ama buna rağmen kızın Türkçesi oldukça iyi. Biz dilin yetmediği yerlerde sarılarak ve birbirimizin yanağına dokunarak konuşuyoruz. Bazen de sarılıyoruz ve ufak tefek alışverişlerimiz oluyor. Ben ona bir seferinde kalem hediye etmiştim. O da bana şeker vermişti.

O sıra her sabah yazı yazıyordum ve denk geliyorduk çok ilgisini çekiyordu; sayfalara dokunuyordu, parmaklarını yazıların üstünde gezdiriyordu. Bazen de bir kitap oluyordu elimde gelip kitabı uzunca kokluyordu. O da karşılığında benim resmimi çizmiş, öyle anlattı. Tabi karşılık olarak demedi :D Bir sonraki karşılaşmamızda annesinin (aynı kadın mı bilmiyorum) kalemi attığını söyledi. Çok kızdım, bir şey de yapamadım. Tüm beden dilim ve ortak kelimelerimizce kalemlerini saklamasını söyledim ancak bir daha ona kalem vermedim. Bugün yine denk geldiğimizde doğru anladıysam saçına taktığı bir şeyi anlattı ve onda çok varmış bana da getirecekmiş, öyle söyledi. Sarıldık. O yoluna devam ederken onu izledim ve ileride birinin elinde bir heykel vardı uzaktan onu gördü, kitlendi ve direkt o kişinin yanına gidip hiç sormadan heykelin dibine burnunu sokup incelemeye başladı. Başka zaman başkalarıyla karşılaşmalarına da tanık oldum. O kızın olayı bambaşka. Diğerlerinden farklı olduğunu anlıyorsun. Onu özel yapan bir şeyler var. Hayat onu yıpratmasın, güzellikler bulsun onu.

Günün devamı pek farklı değildi. Diyaloglar vardı, gülüşmeler, uzaklara dalmalar, telefonlara kitlenmeler. Ha bir de deli gibi yağmur yağdı bugün, pek iş yapamadık yağmurdan dolayı ama bence hava muhteşemdi. Birkaç defa istemsizce bu güzellik karşısında çığlık atmış olabilirim :D Sonra yine daldım, yine güldük, yine daldım. Göğsümde bir ağırlık var, yakınımdaki herkesin içi biraz fazla dolmuş sanki. Görüyoruz ama elimizden bir şey gelmiyor.

Bir arkadaşım daha var yedinci sınıfa gidiyor, okul sonrası bileklik satıyor. Her gün diyorum kitaplarını bizim oraya bıraksın gün içinde bir saat kaçıp ders çalışsın diye. Çünkü bu sene okula başlaması bile mucizeydi, en fazla sekizinci sınıftan sonra alacaklarmış okuldan onu. Ona her ne olursa olsun evden kaçıp sınava girebilecek kadar hazırlıklı olmasını öğütlüyorum çünkü okumak ve oyuncu olmak istiyor. Bu arada olur mu bilmiyorum ama kesinlikle çok güzel bir yazar olur O'ndan. Yine gelmedi ders çalışmaya çünkü bileklik satması gerekiyordu. Kızdım bir ablası olarak ama küstürmedim. Çünkü her geldiğinde biraz daha kızma payım olmalı. En azından onu elinde bileklik değil de kitaplarla görene kadar.

Her şeyin aynı anda olması çok garip. Biraz bu eksik sanırım. Gülmelerimizin altı çok doldu. Düşünmeden bir kahkaha patlatamıyoruz en azından kafamız güzel olmadan. Ya da hiç boşluk vermeden sohbet edip düşünmeye fırsat bırakmadan.

Benim günüm kabaca böyleydi işte. Bu anıda geçen, geçtiği halde yazmadığım ancak yaşamına ucundan da olsa şahit olduğum herkesin günü biraz garipti sanırım. Kendine has gariplikler. Yaşamak çok garip zaten. Hep böyle mi olur gerçekten?