Birkaç adım daha atınca beyazlığın sonuna geldim. Kendinden doğma bir meraktı. Aşağı insem olmaz diye düşündüm, bir sonraki adımımı yalvarışlar, küfürler ve bulanık gökyüzü izlerdi. Burada oturup kıyısında kalmalıydım belki. Belki de kumsala ait her şey bir tür donukluktan ibaretti.
Adımları ileri sardım, adımlarımı geriye sardım. Birçok insan gördüm yol üstünde ve hiç kimse yolunda gitmiyordu. Ya üstüme kapaklanacak ya benden çok uzağa sürüklenecek. Birbirinin arkası gibi görünen siluetlerdi bunlar, aynı gözlükleri kuşanmış aynı fikirleriyle büyülenen aynı kahve markasına tutkun. Ben mi çok yavaşlamıştım insanlar azdırıcı ilaçlar mı haplanmıştı anlayamıyordum. Bir karabasan olmalıydı kollarıma ve ayaklarıma kelepçe takan. Cahilliğim beni olmadık işlere sürükledi.
Yeniden yeni bir gün doğarken cebimi yokladım, beş kuruş çıktı. Dişlerimi sıktım ama kendini ele vermedi. Ayaklarıma bir çift ağır iş ayakkabısı takılmış da yataktan inemezmişim gibi. Yatağa büyük, yağlı ve kir toz içinde bir merdiven yatırdım. Ben bunun, tüm yaşananların olduğu gibi, altındaydım. İşte kendimi böyle cezalandırdım ve böylece kalkabilecektim. Ama yeniden yeni bir gün doğarken merdivenin altında bazı eklemlerim düzleşmişti.
Adımları geri sardım, adımlarımı ileriye sardım. Yoldan tek araba geçmiyordu, tek bir canlı belirtisi yoktu. Hah işte burası tam yaşamak isteyeceğim yer, diye düşündüm. Yavaş olamazdım ve hızlı da. Kıyas yapabileceğim benden başka hiçbir şey yoktu. Şüphem beni olmadık işlere sürükledi.
Yeni bir gün yeniden doğarken cebimi yoklamadım gerek yoktu. Dişlerimi hala sıkıyordum ve kendini ele verip vermemesi mühim değildi. Kendime kendim yetiyordu. Kendim kendime büyük işkenceler ediyordu. Bunun için kocaman ve pis bir merdivenin yerine taşıyamayacağım kadar ağır ve irin dolu, her gün katlanılmaz bir ifadenin aynaya bakmak zorunda kaldığı,
Birkaç adım daha atınca işte beyazlığın başına gelmiştim. Kendini tekrarlayan bir meraktı. Belki de kumsalda hiçbir şey yoktu. Burada oturup kıyısında kalmalıydım belki.