ilk defa yazıyorum sana mutluyken. ilk defa acının verdiği mutluluk değil bu. içimde patlamaya hazır bir şeyler var. sonsuz sevgi patlaması. dünya da böyle bir patlamayla mı oluşmuştur. bilmiyorum. yalan söylüyorum. söz veriyorum kendime. inandığım biri olduğunda ondan çiçek alacağım. bunca acısına rağmen içki, sigara nedir bilmeyen o abladan. belki didem gibi tarih de satın alırım. kırmızı karanfil almam asla.

durduramıyorum. durmasını istemiyorum.

neredeyse her gün, içimde tomurcuktan bir tık öteye gitmeyen büyüyemeyişiyle şimdi o gül, binlerce tomurcuk doğurmuş ve ruhumun derinliklerine gül bahçeleri salıvermiş sanki. tırnaklarımdaki simitleri atıyorum kadıköy betonlarına vuran denizlere. karabatak olmasını dilediğim bir kanatlı afiyetle yiyor. acılarımı yiyor. zevkle.

Evgeny Grinko çalarken bir çocuk gülümsüyor karabatağımı gösterip anasına. küçücük, kırmızı bir külotlu çoraptır belki dünya. belki pembe bir mont ya da şapka. işte bakın. çocuğun resmini çizdim size. çocuğu hiç durdurmadan hayatın ortasında bir manken gibi. sanat budur. sanat, görmektir dünyanın bütün pisliklerini ve bütün bahçelerini aynı anda. korkmadan. aklımın yaya geçitlerinde poğaça yiyen çiftlerin verdiği kalemlerdir. kırmızı karanfil alarmlarıdır. umursamamaktır karanlığı. hiç karanlık. hiç sitem. beni dekoltelerimle sevecek martılar ve anneleri. dünyadaki tüm memeler ortaya çıkmış gibi sanki bir anda. kuzey yıldızıyla tam burada otururken aniden bağıran vapur.

seslerle dalga geçeriz biz. içimizdeki, dışımızdaki; göğsümüzü sıkıştıran veya içimizde karanfiller açtıran.

kucağımda beyaz bir karanfil var şimdi. tarih alacağıma onu aldım. dünyadaki tüm bebekler için. ve umutsuz anneler için. o karanfili ben aldım.

beyaz karanfillerin alarmını bilmiyorum. yaratırım. bulurum bunun da bir yolunu. güvenin bana dünyanın tüm emekçi ve çiçekçi kadınları. bir adım, bir adımdır. basite indirgenmemeli hiçbir açıklık. hangi türkü öldürmüş birilerini şimdiye kadar. sesi kötü bile olsa bazı türkülerin, kimse ölmez ki. biz dinleriz. bazıları sadece duyar. sadece duyanları sevmeyiz.


herkes rengarenk ojeler sürmelidir göğüs kafesinin sıcağına

herkes koymalıdır göğüs kafesini ortaya

tam şuraya.


bir karabatak gelir belki yüzen balonun üzerine ve onu da alır içine. utanmadan. korkusuzca. herkese de böyle yaşadığını hissettirir mi soğuk rüzgarlar. sanmam.

bebekler için yaptım. vicdanım rahat.

görün diye yaptım ama kayıptım. aranızda. tam ortalarınızda. her neyiniz varsa hepsinin ortasındaydım. görmüyorsunuz. hoşuma gidiyor. bağır çağır şarkı söylüyorum. sevinç çığlıkları atıyorum. duymuyorsunuz. ne hoş! aranızda olmak ama olmamak. fakat tüm mesele bu değil sayın şekspir. öyle kolayca kestirip atamazsın.

ya senin yazdığın bir şiiri okuyan bir adamın yüzüne. tam o anda. hiç kimse böyle bir şey beklemiyorken. bir kadın. kusuverirse.

bunu hiç düşündün mü sayın dut yemiş şekspir? uçarsın işte öyle. kibar herif.


adam bana bir lamba haznesi verdi. bakalım dünyadaki diğer tüm hazneler gibi mi bu hazne. öyle eski, öyle yaşanmış. öyle mağrur. bakalım ağlayacak mı geceleri. bakalım uyandıracak mı kabuslarımdan.

umut mu satın aldım yoksa o anadan?

beyaz karanfil. işte buldum. beyaz karanfilin alarmı umut olsun. gülüp geçmesin ki ama bana. güldürsün. ablanın o müthiş, o alışılmış teşbihiyle ceylan gözlerimi. divan şairi değilim ama ceylanlar su içmeye iniyor gözlerimden.


Galata’nın ayak parmaklarında uzanmak mı, siz delirmişsiniz!