Bir gün, küçük bir kız kırlarda gezinirken beyaz keçiye rastladı. Keçi, tellere dolanmış, çaresizce ağlıyordu. Küçük kız bir an bile tereddüt etmeden telleri açmaya koyuldu. Ancak dikenli teller ellerini kesmiş, avuçlarından kan sızmıştı. Bir damla kan keçinin beyaz tüylerine bulaştı. Sonunda kız keçiyi kurtardı. Keçi, minnettarlıkla kıza baktı ve titrek bir sesle, “Babamı arıyorum,” dedi. Sonra en yüksek dağı işaret etti. Küçük kız keçiye sevgiyle sarıldı, ve ve “Yolun açık olsun,” diyerek onu uğurladı.


Keçi, yollara koyuldu. Günlerce yürüdü ve nihayet Thalassara denilen bir yere vardı. Oradaki gümüş rengi sulardan içti, biraz dinlendi ve yoluna devam etti. Yüksek bir dağın eteklerine geldiğinde durup zirveye baktı. “Bu kadar yükseğe nasıl çıkacağım?” diye ağlamaya başladı. Gözyaşları, kızın ellerinden damlayan kanla karıştı. Tam o anda mucize gerçekleşti: Keçinin sırtından gümüş kanatlar çıkmaya başladı. Sevinçle zıpladı ve güneşe doğru süzüldü, sonunda dağın zirvesine ulaştı.


Keçi, burada yaşadığı yer olan Coralis şehrine vardı. Babası Coralis kralıydı. Babasına başından geçenleri, kızın kendisini nasıl kurtardığını bir bir anlattı. Ancak keçinin içinde derin bir huzursuzluk vardı. “O küçük kız olmasaydı, ben buraya asla ulaşamazdım. "Beni kurtaran onun sevgisiydi,” dedi babasına.


Babası, keçinin hikayesini dinlerken derin bir düşünceye daldı. “Sevgiyle yapılan her şey sonsuz bir yankıya sahiptir. Kızı bulmalıyız,” dedi.


Keçi ve kral, kızın yaşadığı yere gittiklerinde, küçük kızın hastalandığını öğrendiler. Ellerine batan dikenlerin yaraları derinleşmiş, kız zayıf düşmüştü. Keçi, kızı bu halde görünce gözlerinden yaşlar süzüldü ve kalbi acıyla doldu. “Onu kurtarmak için ne yapabilirim?” diye sordu babasına.


Kral, keçiye şefkatle baktı ve bir süre sessizce düşündü. “Senin sevgini ve ışığını onunla birleştirmeliyiz,” dedi. O anda keçinin bedeni ışıldamaya başladı. Kanatları titreyerek beyaz bir güvercin haline geldi. Güvercin, kanatlarını çırparak kızın kalbine doğru süzüldü. Işıktan bir bulut gibi kızın bedenine girdi ve orada yerleşti.


Kız bir anda gözlerini açtı, iyileşmişti. “Keçi benimle… Onun sevgisini hissediyorum,” dedi gülümseyerek. Kral, bu mucize karşısında kalbinde bir sıcaklık hissetti ve kıza şefkatle yaklaştı. “Bundan böyle sen benim çocuğumsun,” dedi. “Sonsuza dek senin yanında olacağım.”


Kız, keçi ile ruhunun bir olduğunu biliyordu. Artık her adımında onun sevgisi ve rehberliğiyle yürüyordu. Coralis’e döndüklerinde, kral kızı sarayında kalbiyle kucakladı. Küçük kız, keçinin ışığıyla dolu yüreğiyle, kralın sevgisi ve rehberliği altında huzur içinde yaşamaya başladı.


Ve böylece, keçi sevgiyle yeni bir forma dönüşmüş, kızın içinde yaşamaya başlamıştı. Sevgi, onları birleştirerek asla ayrılmayacakları bir bağ yaratmıştı. Coralis halkı, bu hikayeyi nesiller boyu anlattı ve keçi ile küçük kızın hikayesi, sevginin en saf ve güçlü hali olarak dilden dile aktarıldı.


Onlar sonsuza dek mutlu yaşadılar; sevgi ve ışık her zaman yollarını aydınlattı.