Güneşin sıcak dokunuşları,

Denizin hırçın dalgaları,

Bulutların samimi dokunuşları,

Dans eden serçenin ötüşleri,

Dönen dünyanın sessiz sesi,

Yağan yağmurun toprağa sarılışı,

Gizledi tüm deli saçması soruları,

Gizledi tüm deli naraları,

Hiçbir kulak duymadı acı çığlıkları,

Ve kimsesiz, cevapsız üşüyen soruları...


Yastıkaltı saklanan altınlar,

Yalnızlık ile süslenen saatler,

Geçen yıllar ve biten sevgiler,

Doğan evlatlar, yalnız adamlar,

Gebedir nice soruya anlamsız hayatlar,

Doğmakta olan her sorudan önce akıllar,

Düşünür karanlıklar perdesinin sırrını.

Gözler kapanınca ne vardır sahiden?

Görülmez bu sorunun cevabı ölmeden...

İnancı ağır basar insanın, devrilir teraziler,

Var olur bir hengame, yok olur yaşayan ölüler.

Bir sorudur ki sonu yoktur, varamaz en zekiler,

Bir sorudur ki onca can içinde sorar çok zenginler,

Bir sorudur ki, ruhu üşüyenlerde sorar çok fakirler.

Sahi ne vardır? Söyleyin her şeyi bilen efendiler!


Cevabı değildir mühim,

Doğurduğudur asıl olan elim,

Bir inanç,

Bir nefret,

Bir yokluk,

Bir boşluk,

Bir korku,

Bir istek,

Bir din,

Bir çocuk,

Bir sevgi.

Bir bir geçer zaman,

Kayar gider gerçek yalanlar,

Uçar gider çürümüş ellerimizden,

Bir cevap bekler insan gidip dönemeyenden,

O an bir cevap bekleriz biz insanlar,

Hiç mi hiç göremeyen gözlerimizden!