Bugün oldukça halsizim. Sanırım artık ölüyorum, yetmiş biri devireceğim yarın. Herhangi bir hastalığım yok ama yaşlılık öldürüyor beni hissediyorum, yine de vaz geçmiyorum bugünü yaşamaktan. Bir sigara daha yakıyorum o güzel günlerin hatırına, hedonist miyim neyim bilmiyorum, geçmişi yâd ederken düşüyorsun aklıma. Yeşil gözlerine yazdığım şiiri pek sevdiydin, yanağımdan öpüp "hiç ayrılmayalım." demiştin. Şimdi kim bilir neredesin, neler yaşadın, bir hikayen olduğuna eminim. Benim gibi yapmadığını düşünüyorum, ben, bana gelecek olursak, bıraktığın yerdeyim, senden sonra hiçbir şeye başlamadım, sadece yeni kitaplar, yeni teoriler, yeni yazılar, yeni anlama çabaları vardı. Lakin gerçek anlamda hiçbir şeye başlamadım, tüm bu entelektüel zırvalıkları geçecek olursak, bir insan tanımadım, seni tanıdığım gibi tanımadım. Eskiden karşılıklı oturduğumuz sandalyede yazıyorum sana sözcüklerimi, artık gözlerim pek iyi görmüyor, insanların yüzüne uzun ve dikkatli bakmayı ne kadar sevdiğini söylemiştin, şimdi anlıyorum sanırım seni, her satırlarını inceliyorum hiçbir güzellik yahut çirkinlik yargısına varmadan. Yakınlarda bir torunum olacak, adını ne koyalım diye bana sordular, küfür ettim. Biliyorsun, arada kendimi böyle ifade ediyorum, Sfadbda olsun, demek yerine küfrettim, bana isim sorulur mu? Delirtmek mi istiyorsunuz beni canım, ben dünyanın en kararsız insanıyımdır, milyonlarca isim arasından birini seçip çocuğun kaderini yazmamı mı istiyorsunuz? Ben bütün çocukların kaderini çizmek için elimden geleni yaptım, daha doğrusu bir etki olabilmek için. Nereden mi aldım bu yetkeyi? Bizatihi kendimden, "iyice bunadın anne." dedi kızım bana, adı Arya, pek severdin tanısaydın, aynı ben. Birbirimizi sevmiştik hiç şüphe yok buna, oysa hepi topu on saniye gördük birbirimizi, geçmiş hep on saniyedir. Arada öldün mü diye araştırıyorum, bakalım önce hangimiz ölecek, merak ediyorum bunu, ben senden beş yaş büyüğüm, yine de sen benden önce öleceksin gibi geliyor, hiç sigara içmedin, hiç sağlıksız beslenmedin, hiç alkol içmedin, benim ise biliyorsun içmediğim günler sayılıdır. Kim kazanırsa kaybedene bir bira ısmarlar. Espri anlayışım hiç değişmedi.
Biliyor musun, her nesilde biraz daha özgürleştik, her nesilde biraz daha kendimiz olduk, kendimizi buldukça da uygarlığın o hoşnutsuzluğu kaybolmaya başladı. Psikanalitik teori artık inkar edilemez bir gerçek olmuştu, yine de bütünüyle yalan olduğunu unutmuyorduk. Dinleştirmedik onu, ben 40 yaşımda psikanalitik eğitimler vermeye başladım, üniversitede dersler vermeye ise 47 yaşımda, mükemmel bir hayatım oldu, bir sürü yeni öğrenci tanıdım, çok parlak olanlar olduğu gibi, beni bilirsin karanlık olanlar da oldu. Hep istediğim o romanı yazdım sonunda, el yazmalarını ise sakladım. Bir bilmece bırakmak istedim, geberip gittiğimde evde bulurlar belki. Üniversite bana iyi baktı, maaşım yurt dışına istediğim gibi çıkıp geri dönebilmeme yetiyordu, gençliğimizde yaptıklarımızı düşündüm de, 21'den zengin olmaya çalışmıştık ya da bir ara marijuana ticareti yapmıştık Hollanda'da, gülünç geliyor; şimdi o, 26 senedisinde kampta yaptıklarımız. Hele 50'li yıllara ne demeli! Sen yoktun gerçi.
Sen hiç var mıydın bilmiyorum açıkçası, "anne bunadın." dedi, bana benzeyen bir kız geçenlerde. Bunu bana mı söyledi yoksa o da benim gibi sandalyeyle konuşuyor mu bilmiyorum. Arada bir geliyor, bir şeyler söyleyip gidiyor.
Seni hayal ediyorum... Spinoza konuşmayı hiç bırakmadın, hayatını etik ilkelerin doğrultusunda yaşadın ve söylediğin gibi hiç evlenmedin, kim bilir kaç kadını kandırdın, bildiğin kadarıyla hiç çocuğun olmadı, söylediğin gibi, Dante okumayı hiç bırakmadın, İtalyanca öğrendin, bütün dinleri araştırdın ve bir sentez yazmaya çalıştın. Senin deliliğini fark ettiler ve seni kapattılar, oysa ben gizlenmeyi hep başardım. Kadınlığımın arkasına. Ben DSM ile ilgilenirken sen BDSM ile ilgilendin, ben kadınlığın ne olduğunu psikolojide öğrendim, Cinsiyet sorusu felsefenin önemli bir sorusudur. Sebeple felsefe çalışmaya başladım, sen ise hep bir filozoftun. Yaşarken de bilgece yaşadın, seni akıl hastanesinde iyi ağırladılar, internet erişimin vardı, teknolojiyi kısıtlı bir zeminde kullanabiliyordun lakin internet olmasa bile gizemli yazı tahtasını yanından ayırmadın, matematikte yaptıkların her zaman kıskandırdı matematikçileri çünkü sen apaçık bir biçimde felsefeciydin, lakin semiyotik bilgin onların ötesindeydi. 40 günden sonra saldılar seni çünkü tehlikeli olmadığına karar verdiler, zararın kendineydi, intihar düşüncelerinden kurtulamıyordun, öğrenmek zor geliyordu. Bildiğini düşündüğün şeylerin doğrusunu öğrenmeyi tercih etmeyi bir kerecik olsun düşünmedin, aptal geldin, aptal gittin.