Kurtulmuş ellerim kelepçelerden
Ayaklarıma vurulan her zinciri kırmışım
Gecenin o zifiri karanlığından geliyorum
Dolu dizgin koşan atların arasından
Bir faninin son nefesinden duyulan uğultu
Bulutlar toplanıyor gökyüzünde
Tenime düşen her ışıktan korunuyorum
Kuşanıyorum bildiğim ne kadar bilmek varsa hayatta
Gölgelerin altında bir cenge hazırlık safhası
Geçmişimle savaşımdan geliyorum
Kırılan bir burnun hatırasında çocukluğum, akan kan damlası
Ve acı dolu günler silsilesi
Bilinmeyen bir gerçeklikle nakşetmiş kadere
Oysa kader de habersiz bundan
Ne tuhaf
Vedalar neden ağlamaya ihtiyaç duyar içten bir hüzünle
Gözyaşı dökülen bir anadan
Parçalanan vicdan buyur etti bizi ağlamaya
Fakat işimiz vardı bir bahaneyle
Geçmedik o yasaklı diyarlara duyguların içinden
Ayrılıkların öğrendiğimiz yolundan
Buluverdik çocuksuz şehirleri önümüzde
Zamansız geldi boğazımıza mıh gibi çakılan eziyet
Çıkmazdı bir haykırış bir of çekmek dilimizden
Tanıştım hangi saatler musallat olmuş uykularıma
Ne cinsmiş bu uykularda ayaklarıyla kabus taşıyan kuşlar
Olgunlaşmak
Koynunda büyürken düşebilmek bir ağaçtan
Terimin kurumasına mani olan hırçınlık damarlarımda
Elleri şeker dolu çocukların bayram sevinci benim
Benim kurbana bıçak vurup kanını akıtan elin sahibi
Çiçek koklamamış bir gönül nazarında
Dikeni batsa ne yazar deyip sevebilmek bir gülü
Aralamak hislerin kapısını
Kokusu sinsin demek niyetinde
Tüm yaşanmışlıkları yaşamında barındıran hayat
Serdin bunca kasveti gözlerimin önüne
Hiç ışık yok mu yürüdüğüm yolda
Hala sesini duymuyorsam şayet
Bu yolun sonu karanlık değil
Bu yolun sonu bilinmeze davet