Gel şimdi biraz konuşalım seninle. Muhakkak annen yemekten sonra uyumuş kalmış, baban televizyona dalmıştır. O kadim dostların sana anlamsız gelen meşgalelerinde, adlarını aşk kelimesini zikretmeden anamadığın sevgililerin...

-sahi, nerede teni amber, tırnakları düzgün o kızlar?- Tabii ki arasan herkes gelir, sen aramadın ama bak canım, bak benim aydan beyazım, numaram dahi yok sende, ben buradayım. Ve inan, iki elim kanda olsaydı; iki elimde kan, burada olurdum.

Ben senin, derdini bilmeyenlerin bir selamına muhtaç haline inat; günün, ruhunun üzerine sinmiş kokusunu bilirim. Bilirim gözyaşının rengini. Gece yarısı uyutmayan derdini. Uyuyamazsan kederden, almayı denerim yükünü. Hatta sabah olup uyanınca gece seni öyle dertli görmemden utanacağını bilir, unuturum dünü.

Sen onlarla uyurken onların kollarında uyumayı düşlerken misal, ben çok uzağından defetmeyi denerim kabuslarını. Bana bir damlasını ayıramadığın o okyanusunda kurumamaya çalışırken seni sular, ocağıma bir dal ateş getiremediğin yangınında sönmemeye gayret ederken yine seni ısıtırım ben.Her cana barınak olabilecek evinin eşiğinde bile yerim yoktur hani, hem sen de kovuyorsundur beni. -hem de hiç girmediğim bir odadan- Yine gelir, yine senin bahçendeki dikenleri eşelerim.


Mutlusun. Kadeh kaldırıyorsunuz, tokuşturuyor ve gülüyorsunuz. Ama tut ki parçalandı o ince kristal. Cam kırıklarını süpürecek dostların elbet vardır ama ben onların üzerinde kanamadan ve yeri gelince kanamayı umursamadan yürümeyi öğrenmiştim. Şimdi sen gidip camları ellerinden ayıklamamışlarla ol, belki derdinle bir kez olsun kanamamışlarla. Başını, ateşi düşsün diye kırk derenin suyunu getirmemişlerin omzuna yasla.


Sen güzel bir çocuktun ve bilirdin seni nasıl, ben seni nasıl severim. Akıllı bir çocuktun ki öyle kendinden emin, öyle her işi kusursuz. Ama o kadeh kırıldıktan sonra sana kendini dahi bilmemek yaraşır. Sana bensiz ancak, işte böyle camdan olduğu için aynaya bile yabancı kalmak yakışır. Diyorum ki; derdini ben çektim, nazını onlara geçir. Başın omuzlarına ağır gelmiş diye iteleyivermişler seni; nazını onlara geçir. Ben başını çekmiş olmanın bana başından daha çok yük oluşunu fark ettiğimden beri nefes alamıyorum.