İyi uyumuş olmama ve bu kış ayındaki güzel havaya, aynı zamanda usulca ninni söyleyen denize rağmen pek iyi hissetmiyorum. Gözlerim yorgun ve hasta, her hallerinden belli. Yine her zamanki yerimdeyim, taştan mamûl bir tahtın üzerinde denizin türküsünü dinliyorum. Güneş öyle güzel vuruyor ki denize ve deniz öyle sakin ki kıyıya, derindeki balık ve kayaları görebiliyorum. Kayalar dünya tatlısı, sanki mavi jöle içinde bir çıtırtı gibi. İyi olmaya çalışmama rağmen iyi olamıyorum, görüntüm hep daha kötüye gidiyor. Saçlarım karışmış, göz kapaklarım kimi öğütmüş, kırmızılığından belli değil. Tuhaf insan ilişkileri işte, adını koyamıyorum. Neyse, çok önemli değil, her şeyin farkındayım, bana ne olduğunu biliyorum. Birkaç şiir, film ve romanın ya da hikayenin etkisindeyim. Evet, haklıyım, biliyorum. Aynı motor sürerken kaza yapan sürücü gibi haklıyım ve haklı olmam hiçbir anlam ifade etmiyor, kayıplarımı geri getirmiyor ama bu yaşadıklarım bir kayıp değil, kazanç benim için, biliyorum. Kaybettiğim sadece bir insan, sevgi kırıntısı, tanımlanamayan bir soyut... Aşkın zamanı değil, o; ihtiyarlıkta adı konacak bir sır, tabii eğer şanslıysan ve kendinle aran iyiyse… Onca ömür boşa yaşanmış olamaz değil mi? Her şeyin bir adı konmalı, bir ismi olmalı zira korkarız karşımıza çıkandan ya da bir ömür boşa mı gitmiş olur aşkınlık durumunu tatmadan? Bilmiyorum, vallahi bilmiyorum. Tek bildiğim, kış ayında yaşadığım sonbahar… Yeni dökülüyorum ve sonbaharın şerefli kızıllığını alamıyorum. Alamadım sanki ve olgunlaşmadım hala. Aynı dünkü ben, ham ve çocuksu, oyuncaksız ve fakir ve dağ başında bir gecekondu, arkadaşım tavuklar, uzaktan taşladığım bir kuyu, vallahi bilmiyorum ben kimim ve ne istiyorum? Ama bu kadar zor olmamalı sizi mutlu etmek istememin altında yatan neden. Berbat insanlarsınız, ben de öyleyim, yemin ederim, sizinle birlikte ve o kadar ayrı... Ayak uydurun bana, birlikte gülelim, boktan anılarımızı bugünkü karakterimize ekleyelim ve haaa diyelim, zaaflarımızı bulup sikelim ulu orta bir şehrin meydanında. Teşhircilik, en iyi ihtimalle saflık, umursamazlık, en kötü ihtimalle insanları ve yaşamı tanımış olmak… Bilmiyorum, vallahi bilmiyorum ve asıl korkuncu bunları asla bilemeyecek olmamda… Her insan bambaşka bir gezegen, yeni bir araç seni maviliklerde gezdiren; bir deniz, adı konulmamış bir ada...


 Bilmiyorum, vallahi bilmiyorum.