“Benim bahtım bu mu? Terke mecbur muyum karanlığın ve yalnızlığın ortasında? Ne zavallı bu ayaklarım, ve ellerim, ve sevabım! Irgat gibi dolunayın bile altında can vere vere çalışan bu vicdanıma yazık! Ama kimin umrunda, kim sezebilir simsiyahın ortasını, ve kim görebilir afakın ardını? İşte ben oradayım; bacağım, kolum ve elim benden kilometrelerce uzakta! Kabrin azabını bedenime de reva gören rabbe şükür, ne güzel açar çiçeklerim!”

˜

“Şiirlerime yazık!”

˜

“Ne yaparsam yapayım, dışarıdan değilmedikçe düzelmeyecekmiş gibi geliyor hiçbir şey. Üzgünüm, üzgünüm ama bekliyorum işte, ne geçirirse hüznü bilmiyorum. Sigara ve sigara.”

˜

—Aynı yatakta-

—Farklı rüyalar, evet.

˜

“Elinin değdiği her yer kızgın, her yerden duman doluyor odaya. Eskiden maviye boyardın duvarları, şimdi… Şimdi öyle değil. Şimdi bana hiçbir şey yok, ben kendi payıma ölüyorum.”

˜

İnsanların evlerinin içine hapsettiği bu krallıklar, nereden gelirler bilmem de, sanki hiçbiri kitaplardaki, şiirlerdeki gibi değil gibime gelir. Hiçbirinde ne bir kahkaha ne bir okşanan saç, hep burulmuş yüreklerin yaptığı işlerle dönen devran gibi sanki devran. Öyleyse ben nereden hatırlıyorum, kim sokmuş olacak kafama bu neşeli imparatorluğu?