Hep beraber büyük bir filmin sahnelerini oynuyorduk. Maskelerimiz rollerimizin birer parçasıydı. Çıkarmak, gerçek yüzü ifşa etmek affedilemez bir hataydı. Herkes başkahramandı bu filmde. Rollerimiz bizlerin elindeydi. Yönetmen içlerimizdeydi. Tek bir hatamız, tüm oyuncuların aleyhinde sorunlar doğuruyordu. Eylemlerimiz kaybolmuyor, bizleri takip ediyordu. Sözcüklerimiz yolculuğa çıkıyor, sonra tekrardan buluyordu bizleri. Seti terk edenlerin yeri boş kalmıyor, henüz yeni tanıştığımız kişiler ya da belki daha tanışmadığımız canlar yerini alıyordu. Fikirlerimiz tek varlığımızdı bu oyunda. Sessizliğin okyanusunda birlik savaşı veriyorlardı. Fısıltılarımız karadelikteymişçesine kayboluyordu. Bizleri değerli kılan kelimelerimiz toparlanamıyordu. Tek inancımız yoklukken, engel olan bedenler merhaba diyordu her birimize. Körkütük körleşmiş gözlerimiz farkındalığını yitiriyordu. Kaybediyorduk sesleri. Set dışı ruhlarımız etrafa saçılmış kelimeleri toparlamak istiyor, sessizliğin sesine ses katmak istiyordu adeta. Tüm ruhlar,
bilinçsiz rüyadan uyanmak, gerçeğe uyanmak istiyordu. Karşı çıkmak istiyordu bu oyunculuğa. Hiç olmadığı gibi, sınırsız ufka yükselmek…
Ben hala bu filmin kahramanlarından biriyim. 8 milyarın hatalarının yolculuğunun bittiği yerdeyim. Şimdi savaş veriyorum geçmişimizle.