Tanrım! Biliyorum.

Ruhlarımızı öğütmek için gönderdin buraya. Yüktük, fazlalıktık senin sakinliğin, duruluğun içinde. Durmadan isteyişimiz, arzumuz tutuşan.

Böyle değildi tasarın elbet. Senin hayretin olan biz, atasını saymaz, atasına benzemez insanoğlu.

Kusursuzluğuna bir lekeydi açlığımız. Sen tamamlanmış yarattın bizi, sanışın öyleydi. Oysa, çamur gibi çöküyoruz, eziliyoruz, gölgenle gizleyemiyorsun.

Ben tanrı tanımaz isem, kaygılanıyorum, ne kadar tanıyorsun ya sen beni?

Sesim yettiğince ulaşıyorum sana. Tellerimi söküyor, boğuyorsun nefesimi.

Ulaşılmazlığına kabul diyerek elimi uzatıyorum. Alay, isyan biliyorsun sızımı.

Verdiğin ve vereceğin tüm mükâfata daha ilk günden tokum diye mi, inkar edişin beni?

Yanılgıların bitmiyor, günah konuşulmuyor seninle.

Sözde en içteki sen, öyle öğrendim. Tanrım, içimdekiyle yüzleşemiyorum.

Kısa ve öz soruyorum sana, gelecek misin?