Zaman geçiyor, yürüyorum belime kadar gelen güzel otların içinde. Sessizim, konuşmuyorum ardımda bıraktıklarımla. *Kızgınlık gürültü, kırgınlık sessizlik* Bazen ne yapacağını bilmez insan, kalır bekler, derin nefes alır oturur olduğu yere, hiçbir şey duymaz, duyamaz! Sırtımı yasladığım duvarların arkasını kontrol ediyorum, bu da benim üzerime devrilir mi diye. Zamanın içinde ilerliyorum, buradaki insanların yürekleri çığlık, dilleri lâl, bugün bunu gördüm. Sabah oldu güzel bir kahvaltı yaptık, ben sofraya oturduğumda evdekiler önündeki tabakları benim önüme itiyor biraz mahçup oluyor insan. Bu devirde bazı insanlar bazı insanları kendinden çok düşünüyor. Halbuki biz insanoğlu biri yere düşünce gülüyoruz kaldırınca da böbürleniyoruz. Bırakın beni! Düştüğüm gibi kalkarım kalkamazsam da yuvarlanırım bir köşeye, bulurum kendi pınarımı. Bugün hayvanları otarırken çocuklarla konuştum,

"Abi ben doktor olacam. Belki İstanbul'a giderim orada okurum ama babam salar mı bilmem, salar heralde. Salmazsa bir yolu bulunur. Bulunur mu dersin abi?"

Bu coğrafyada baba olmak zor, eğer yoksulsan daha zor, ben bunu gördüm bunu söylerim. Sırf kendileri gibi açlık sefaletlik çekmesin diye kızlarını istemeyerek evlendiren babalar var bu coğrafyada. Her sabah uyandığında bu yıl kışı geçirebilecek miyiz diye yakınan babalar var. Üzülürsün çok kısa süre, sonra bu bana yakıştı mı dersin. Olur, senin gündelik bütün zevklerin sana olur ama yüreğindeki vicdanı taşıyamazsın atarsın kenara, vicdan ağırlıktır sana. Geceleri çok soğuk buralar ama közde çay gibisi yok, içimi çok ısıttı, şekerleri de çok büyük, bizim çocuklar görse boyunlarına asarlar. Yarın patosa yardım edeceğim sabah erken kalkacağım, meşeye meyve toplamaya gideceğim iyi uyumam lazım.


Kuşlar seslensin yolunuza.

Bir Güz Defteri ''Günlükler'' 08.08.17


Fotoğraf - Baran YILDIZ