Bölüm 3


‘‘Karanlığın dibinde göreceğin ilk ışık senin için çıkış noktası olmayabilir. Çünkü bazen ışığın kendisi de karanlığın bir parçasıdır.’’

 

Apartman kapısının önüne geldiği an başında şiddetli bir ağrı hissetti. İnsan ait olmadığı yerde zihnen sancılar çeker. Bu baş ağrısı da Rodolfo’nun zihnen çektiği acının açığa vurumuydu. Ancak yine de iyi bir şeydi. Çünkü uzun zamandır somut hisleri tatmamıştı. Yürümeye başladı. Şehir sokakları olabildiğince ıssızdı. Aklından geçen tonlarca düşüncenin içindeki ‘‘Yabancılık’’ düşüncesi zihnini tırmalıyordu. Binalara, kaldırım taşlarına, sokak lambalarına, kedilere, arabalara, ışıklara ve ağaçlara, kısacası şehrin bütününe karşın yabancılık hissi duyuyordu. Bir zamanlar tuttuğu günlüğüne ‘‘Bugün hiç insan yüzü göresim yok’’ yazmıştı. Aklına o gün geldi. Aynı duyguları hissediyordu. Geçmiş zamanlara ait duygular hissetmesi amacına uygundu. Çünkü uzun zamandır çıkmadığı odasından bunun için çıkmıştı. Düşüncede olumsuz olan ne varsa şuan evriliyor ve kendini hayata karşı aklayacak bir sebep buluyordu. ‘‘Sahiden mutlu muyum?’’ diye geçirdi içinden. Hayır, henüz değildi. Çünkü belirsiz bir arayış içinde koca bir kenti yürümeye başlamıştı. Kelebeğe anlatmak istediği şey tam olarak da buydu. Evet, camın arkasına geçmişti ama esas mesele camın arkasında kendisini bekleyen düğümlerdi. Şimdi o düğümler ile boğuşacaktı. Etrafını izleyip gördüğü şeylere anlam yüklemeye çalıştı. Sokak lambasının altında uyuklayan bir kediye ilişti gözleri. Kedinin umrunda değildi, o yalnızca uyukluyordu. ‘‘Anlamsızlık’’ diye geçirdi içinden. ‘‘Belki de anlamsızlık anlamın kendisidir’’ Sonra bu fikir üstünde pek durmadı. Vakit, derin felsefi cümleler kurup bu cümleler üzerinde kafa yoracak vakit değildi. Zaten bunlara ayıracak vakitleri odasında bolca bulmuştu. Biraz daha yürüdü, biraz daha, biraz daha… Her adımında biraz daha özgür hissediyor, biraz daha alışıyordu. Dünyanın bu tarafında her şey normaldi. Korkusunu haklı çıkaracak aksi bir durum yaşamamıştı. Ta ki o sokağın başına gelene kadar…

 

Kentin bütün ışıklı noktalarına karşın, önüne geldiği bu sokak oldukça ıssız ve karanlıktı. Olabildiğince ürkütücü görünmesine karşın insanın merak duygusunu harekete geçiren bir cazipliği de vardı. Hayatın akışına uygun bir insan gecenin bu saatinde asla bu sokağa girmezdi. Ancak Rodolfo karanlığın orta yerinden geldiği için çekineceği bir şey yoktu. Tereddüt ermeden sokağa adımını attı. Burada da her şey aynıydı. Aynı binalar, aynı kaldırım taşları, aynı sokak lambası ve aynı olan her şey… Yürüdü ve yürüdükçe coğrafya ayaklarının altında büyüyormuş gibiydi. Bu sokakta diğerlerine kıyasla daha güvende hissediyordu. Ancak bilirsiniz ki hayat insanı en güvende olduğu anda vurur. Çünkü insanın en savunmasız olduğu an, en güvende olduğunu hissettiği andır. Rodolfo’da hayatın bu tuzağına çoktan düşmüştü. Karanlık sokakta ilerlerken etrafındaki manzaraların ağır ağır silindiğini fark etti. İçindeki o güven hissi de manzaralarla beraber siliniyor ve yerini korkularla sarılı tereddütlere bırakıyordu. Aniden durdu. Önce göğe baktı, gök olması gerektiği gibiydi. Ardından yere baktı, yer de olması gerektiği gibiydi. Ancak hissedebiliyordu, gök ve yer arasında yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Karşısına baktı, zifiri karanlık. Geriye döndü, zifiri karanlık. Sağı ve solu da zifiri karanlıklar içindeydi. Bundan daha ileriye gitmek onun bile katlanamayacağı bir karanlıktı. O yüzden bu karanlıktan çıkmak adına geldiği yoldan geriye doğru yürümeye başladı. Yürüdü ve yürüdükçe ayaklarının altındaki coğrafya git gide küçülüyormuş gibi hissetti. Kalbi normalden daha hızlı atmaya başlamıştı. Adımları hızlandı. Sokağın çıkışını arıyordu ancak etrafta ona rehberlik edecek hiçbir şey göremiyordu. Aradığı şey belki bir insan, belki bir bina, belki bir sokak lambasıydı. Ancak bunların hiçbiri ona yardımcı olamıyordu. Çünkü yoktular. Yalnızca derin bir karanlık ve içinde hapsolmak üzere olan Rodolfo…

 

Koşmaya başladı. Uzunca zamandır tatmadığı hislerden birini daha tatmıştı. Çaresizlik. Çaresizce sokakta bir o yana bir bu yana koşuyordu. Bağırmaya başladı. Çığlıkları boşlukta süzülürken kendi hızı sesinin hızını geçmişti. Bu mümkün değildi. Girişi olan bir sokağın mutlak bir çıkışı da olmalıydı. Ya da onu şuan birinin işitip de yardıma koşması gerekti. Uzunca verdiği çaba sonuçsuz kalmıştı. Yoruldu. Durdu. Nefes nefese kalmış vaziyette son bir umutla etrafına bakındı. Aynı yerdeydi. İçine korku tohumları ekilen o yerdeydi. Bunca zamandır yürümüştü, koşmuştu, bağırmıştı ve ardına dönmeden geldiği yere doğru koştuğundan emindi. Nasıl olabiliyordu da hâlâ aynı yerdeydi? Aklına odasında gördükleri geldi. Kelebeğin odadan nasıl çıktığını düşündü. O pes etmemişti. Her seferinde cama çarpıp bir sonraki denemesinde de aynı sonucu yaşayacağını bildiği hâlde yeniden denemekten vazgeçmemişti. Kendisi de mi öyle yapmalıydı? Yeniden mi denemeliydi? Evet, yeniden denedi. Aynı yola defalarca yeniden koşup yeniden bağırdı ancak her seferinde aynı yere geldi. En sonuncu denemesinden sonra dizlerinin üzerine çöktü. Bunu denemek, yani koşmak ve bağırmak cama vurmakla eşdeğerdi. Kelebek farklı bir çözüm yolu bulmuştu. Camdan değil de kapının ardından çıkıp gitmişti. Başka bir yol düşündü. Uyumak diye geçirdi aklından ancak mümkün değildi. Nihayetinde sabahı beklemekte karar kıldı. Güneşin doğduğu ilk anla beraber bu karanlıktan çıkacak ve odasına gidecekti. Uzunca bir vakit hareketsiz biçimde bekledi. Sanki günler geçmiş gibiydi ancak etrafta herhangi bir değişiklik yoktu. Bir kez daha başını göğe kaldırdı. Fark ettiği şey, umutlarını çürümekte olan bir çiçeğin akıbetine salıvermişti. Gök donuktu. Gün, asla sabaha dönmeyecekti. O an karanlığa hapsolduğunu anladı. İşin kötü yanı, altındaki boşluktan çıkıp gideceği bir kapı da yoktu. O an Rodolfo tüm çareyi kendini serbest bırakmakta buldu. Sırtüstü uzandı ve donuk göğü izlemeye başladı. İnsanlar buna ‘‘Kader’’ diyorlar. Hiçbir gayrete girme zahmetinde bulunmadan kaderine boyun eğmek ve onun getirdiklerine kabullenmek. Rodolfo’da bunu yapmıştı. Ancak zihnen ve bedenen başlattığı bu serbestlik farkında olmadan çıkış kapısını araladı.

 

Rodolfo boş vermiş bir vaziyette donuk göğü izlerken bir ses işitti. ‘‘Bir ihtimalin var!’’ Doğruldu, etrafına baktı. Kimseler görünmüyordu. Artık çıldırdığını düşünmeye başlamıştı. Gaipten gelen sesler de duyduğuna göre muhtemelen delirmişti ve tüm bu yaşadıkları ona göre zihninden geçen olaylar silsilesiydi. Tekrar uzandı. Göğü izlerken bir adım sesi duydu. Sonra bir adım sesi daha. Ses kendine doğru geliyordu. Tekrar doğruldu. Sesin geldiği yöne baktığı zaman ses ters taraftan gelmeye başlıyordu. Ayağa kalktı. Koşmak istedi ama koşamadı. Bedenini saran korku ayaklarını bağlamıştı. Sanki oraya çakılı kalmıştı. Adım sesleri durdu. Ve hemen ardına Rodolfo’nun tam arkasında biri ‘‘Hoş geldin’’ dedi. Sese doğru döndü. Gördüğü şey, bu zamana kadar yaşadığı şeylerden daha inanılmazdı. Kendisine seslenen, siyah takım elbiseli, fötr şapkalı bir adamdı. Ancak inanması güç olan şey bu değildi. Adamın yüzü yoktu. Şapka ve takım elbisenin ardında zifiri bir görüntü vardı. Korkudan cevap veremedi. Adam, bir adım daha yaklaşıp ‘‘ Korkuyor musun?’’ diye sordu.

 

‘‘Madem karanlıktan korkuyorsun, o hâlde neden bu sokağa girdin?’’

‘‘Karanlıktan korkm…’’

‘‘ Anladım. Benden kokuyorsun. Ancak benden korkuyor olman karanlıktan korktuğunu da kanıtlar. Çünkü ben bu karanlığın bir parçasıyım Rodolfo.’’

‘‘Adımı nereden biliyorsun?’’

‘‘ Önemi yok. Şu an önemli olan tek şey burada ne aradığın’’

‘‘ Hiçbir şey. Ben sadece biraz dolaşmak istiyordum.’’

‘‘ Demek sadece dolaşmak istiyordun. Kentin görecek tonlarca yeri varken neden bu karanlığı seçtin?’’

‘‘ Ben sadece, yani merak ettim.’’

‘‘ Biliyor musun Rodolfo senin adına üzülsem mi yoksa bana eşlik ettiğin teşekkür mü etsem bilemedim.’’

‘‘ Ama bu cümle… Nasıl?’’

‘‘ Evet, kelebek için kullanmıştın değil mi bu cümleyi. Ne olmasını bekliyordun ki? O kelebek gibi odadan çıkıp hiçbir zorluk çekmeden odana geri mi dönecektin?’’

‘‘ Bunları nereden biliyorsun? Kimsin sen?’’

‘‘ Kim miyim? Ben Yabancı. Bu karanlığın sahibiyim. Ve dolayısıyla, seni buradan çıkaracak olan kişiyim’’

‘‘Nasıl?’’

‘‘Gel benimle Rodolfo. Sana göstereyim.’’