Geçiyor günler işte... Günler de geçmek ile kalmıyor ki; koca koca aylar, yıllar geçiyor. Değişmiyor hiçbir şey, aynı. Yaşıyorum biraz içki, biraz sigara, arada kılınan o namazlar.
Çok yüklendi hayat be, hem de ne yüklendi. Savaş açtı bana, dört koldan saldırdı. Dayanamadım ama ölmedim de, gazi etti beni. Ondan sonra umursamaz oldum onu. Canı cehenneme, dedim. Ondan sonra çöktüm, ondan sonra yaşımdan büyük oldu yüzümdeki çizgiler. Herkesin derdi varken ben oturup güldüm dertlere.
Gülerken içim kan ağladı. Kolay mı insanın sevdiğinin üzülmesine dayanması bre? Dayandım... Elimden geleni de yaptım. Kendim için ne yapmadım ise onlar için yaptım. Hayat bana ne kadar düşman ise onlara da o kadar dost olmuştu.
Beklentim olmadı, cebimde üç kuruş yokken sabahlara kadar sigara içip maç izlerdim. Başka şey de sevmezdim zaten. Gözlerim de iyi görmezdi ya neyse. Bakardım işte ona öylesine. Sabahlara kadar izler sabahları geç kalkarım. Ne yapayım gündüzü, ne yapayım doğan güneşi, ne yapayım açan çiçeği, doğuran kısrağı?
Nefes almak ise yaşamak, yaşıyorum. İçinden ağlayıp kahkaha atmak ise en âlâsını yapıyorum. Geçmişin izleri bedenimi sarmalayıp yutarken geleceği karanlığa sattım. Günümü gün ediyorum. Kendimce intikam alıyorum o hayattan. Kesin onu da beceremiyorum, ben kim ondan intikam almak kim!
Boynum büküldü acılardan, kambur oldum yüklerden. Hayatın elinde oyuncak oldum. Bana düşen buymuş dedim, kabul ettim. Hâlbuki bilirdim sevmeyi, sevilmeyi, gülmeyi, eğlenmeyi... En çok da yaşamayı.
Borçlu, hem de çok borçlu bana hayat. Ya da ben mi borçluyum ona? Bazen o mu suçlu ben mi bilemiyorum bile. Düşünüyorum, sonra düşünmeyi de bırakıyorum. Arada ne düşündüğümü bile unutuyorum.
Unutuyorum... Benim içim büyük bir mükâfat unutmak. Acıyı, hüznü unutmak... Unutmak biraz daha mutlu olmak, umut ile uyanmak... Ne güzel dünyadan gitmeye bu kadar çok yakınken unutmak. Hayat son kıyağı geçiyor anlaşılan.