bir kitaba uzanmıyor parmaklarım

gözlerim çok uzun zamandır uzak samimi hüzünlerden

sokak köpekleri kuyruklarını sallamıyorlar artık

durmadan miyavlayan o kedi sustu

öyle uzak bir kız çocuğu ki baba şefkatine

öyle pis bir sokakta kirlenmiş ki kendisine üç numara büyük pabuçları

nereye gitse ardında bir iz, bir sis, silinmeyen bir çocuk kahkahası

yürek dağlayan bir hıçkırık

bir anne bağırıyor

ama yürekler öyle dağlanmış, gözler öyle bulanık ki

kimse iki adım ardındaki o uçurumları görmüyor

ve başının hemen üstündeki o uçurtmaları

bozuk bir el yazısıyla yazılmış

pulu eksik bir mektup gibiyim şimdi

üstümde ne adresim yazılı

ne de bir isim

yalnızlık böyle bir şey midir?

bir posta kutusunda öylece unutulmak gibi

ben bilirim o mektupları

bilirim de hiç elim uzanmazdı

saygısızlık olur belki, parmaklarım değer ve geçerdi

bana da değiyor ve geçiyor şimdi o parmaklar

saygısızlık olsun bırakın

en büyük saygısızlık bu olsun

bir mektubun dili var mıdır?

elbette vardır

ve en büyük söz hakkı ne senin ne de benimdir aslında

en büyük söz hakkı kelimelerindir

kim bilir bilmeden kaç kelimeyi öldürdün böyle?

kaç cümlenin kellesini uçurdun

tüm bu yarım bırakılmışlıklar düşman şimdi

kelimeler düşman lügatlarımıza

insan,

sen ki düşmanlığı bir kaçış yolu edinmişsin

hem de her çıkmazda

kendi kaldırımlarında yürürken ansızın

çıkıp da hiç kızabilir misin onlara?