Bu bir sancı, yazma eylemi yani. Daha tam tamına yazmadım tabi, iyice de bilmiyorum ama başlangıçta argo kelimelerle bezemiştim yazdıklarımı, dediler ki argodan, yer altı edebiyatından sıyır zihnini. Peki dedim, bi sağa kaydım ben de. Düşünmeye başladım, “Hanım kısmı küfretmez mi acaba?” diye, tepemizde bir karar mekanizması var, elinde kumanda, bizi olduğumuzca değerlendirmek yerine bir taş alıp yontmuşlar, alfa demişler bu taşa sonra da işte tüm insanları alfa-laştırmaya başlamışlar. -laştırma çirkin bir itki, “Nasılsın küçük kız?” “İyiyim kendimi güzelleştirmeye çalışıyorum, barbie gibi.” “Gençleşmek istiyorum oğlum, hayatımı hiç yaşamadım ki” “Ey halkım, demokratikleşme paketini sunuyorum, sonrasında ebenizi belleriz.” “Sayın siyasi küfretmek en çok size yakışıyor.” “Anarşistleşiyorlar, hepsini gebertin.” “Vurulduk halkım unutma bizi.” “Unuturuz seni pis komünist, sen ülkemizi bölmeye çalıştın.”


✨ Bölmek tüm kara parçalarında lanetlenir ama hikayeni bölerek yazman gerekir. Önce karakter yarat, sonra kurgunu yap ve aralara betimlemeler serp. “Niye kek tarifi mi bu?” Terbiyesiz dilimi bıraktım bu sefer de dram yazmaya başladım, “öf içimi baydın, biraz da basit olayları yaz” dediler. Basitlik benim renkli dünyama yakışmıyor ki, ben ya eğlenmeliyim ya da oturup karalar bağlamalıyım, ortasını bilmem ben. Bakkal Hüsnü amcayı yazsam ne, evden işi işten eve ama çingene klarnetçi Hüsnü’yü yazsam, eroin kokain, al işte merak uyandıran bir konu.


Konu da mühim değil, dilimi yontmak istiyorum ben. Leyla Erbil gibi, öyle süslü tozlu raflarda unutulmuş kelimeler değil de herkesin anlayacağı eğlenceli kelimelerle dans etmek istiyorum. Dans etmek mühim, kahrından ölmek üzere ol, kalkıp dans et, ölmezsin öleyazarsın da ölmezsin. Manzara çizdik, ben şimşekleri mavi ve sarıyı karıp yeşili yarattım, vay be demediler, düşünce önemsiz, onlar biçimce görüyor, dünyanı zenginleştir. Benim de zenginliğim bu diyemiyorum, insanlarla tartışamam. Kendi yolumu çizdiğimi eylemlerimden anlayabilirler. Nato kafa nato mermer de değilim, en çok ben batırırım çuvaldızı kendime, canım acır ama acımadan da büyünmez derdi nenem. İnsanların içinden fışkıran çirkin arabesk duyguların mimarları kocaları tarafından sevilmeyen neneler. Bir de kocasının kaburgasından yaratılmış anneler var ki kızım, elalem ne der diye günde 7/24 aynı türküyü söylerler. Anne elalemin canı cehenneme diyeli seneler oldu, seneler geçti ben elalemden bambaşka insanım, ama tüm ortak beğenileri bu elalem denen zebil belirliyor. Güzel de belirliyor, a ne güzel yazmış diyorsun bir odayı içini uykulu tembel gözlerle çizmiş de çizmiş, tamam okudum iyi kelimeler de nesneler kadar oynak dönüyor gözümün önünde de “Mübarek, ben bunu okumayı sevmiyorum ki, sen de al beni benim çerçevemde değerlendir.” Çocukların bile ilgi alanı var sporu sevmeyip sanatla ilgilenen bir çocuğun sol ayağına ısrarla yuvarlak bir top iteliyorsun, hem de en iyisi olsun, Maradona olsun diye hayallere dalıyorsun. Çocuğu kendi ekseninde değerlendirsen belki de çocuk Fazıl Say olacaktı. Belki de olmayacaktı, zaten en iyisi olmak zorunda mıydı, değildi. Bizi de alıp en iyisi yapmaya çabalıyorlar ama öyle kibar da değil işi abartarak ve fazla efor sarf etmeden.


Ne yaparsan yap tutkuyla yap derdim çocuklara. Kiminin kavramlarla arası iyiydi kiminin şiirler kiminin edebiyatla hiçbir bağı yoktu. Zorlamadım, kavram sevmeyene kavram dayatmadım. Biraz fazla çalışmış oldum ama işim altınlaştı. İşi altınlaştırmak için mutlu da olmak lazım. Ben bu çocuklardan ve her şeyi biliyormuş tavırlarından bıktım, işimi yapıp gideyim de mutsuz hayatıma gömüleyim deseydim işim bakır kalırdı. Bakır ya da altın bu da bir tercih meselesi. Her şey bir tercih ve özgürlük meselesiydi, her şey bir çeşitlilik görebilen için. Göremeyen niçenin üstün insanını ister, hitlerin çılgın katliamına içten içe hak verirdi. Tüm aynılaştırmaların son noktası katliama açılıyor. “Seni katlettim, artık yazmak istemezsin.” “Seni katlettim, okulu istesen de sevemezsin.” İstemem, istemek için beğenilmek gerekir, bilfiil değil tabi, ara sıra.


Çocuğumu önce övüp sonra kızıyorum, kafası karışıyor, davranışında bocalıyor, kafası çok tatlı karıştığından kızdığım davranışa temkinli yaklaşıyor. Annem bana ne sevgi dolu kızdı diye bilincinde şimşekler çakıyor.


Yazmak bir sancı ya böbrek sancısı gibi. Tek böbrekle de yazarsın da ömür boyu ikisi birden iflas ederse kalem gördüğün yerde miden bulanır.  Asla pes etme deyip kalem uzatan ilham perilerim, sakın ola bu da geçici bir heves olmasın.