Şekere boğulan oraletler, biraz daha şiddetli karıştırılırsa bardağından taşacak çaylar, rakibin kafasına vurulmamak için zor tutulan okey ıstakaları. Derme çatma bir kıraathanede Balzac performansı beklenen kıçı kırık bir yazar. Önündeki kiviyi Absent addedip Oscar Wilde olma hayali hala kuytu bir yerde ilham perisiyle oynaşıyor. Fakat farkındalık hayallerinin önünde atlanması imkansız devasa bir çit.
Farkındalık demişken bunu açmak gerekir, 80 milyonda bir görülen bir hastalıktır o. Vebalı zannedilip insanların uzaklaştığı kişiye sen “farklısın” denir. Halbuki her iki taraf için de farklar mevcuttur, zira bir taraf bu farkın farkında iken diğer taraf bu farkı fark etmez. Böylelikle farkında olan insan farklı etiketiyle damgalanarak farksızlar yığınından uzaklaştırılır.
Farksızlar yıkık dökük o kıraathanede siyaset konuşur, ülke kurar, devlet yıkar, aptal holiganlıklarından birbirlerine küser ve iki karışık tost üstüne kuşburnu içerler. Evrenin döngüsünde tahmin edilmesi en kolay varyasyonlardır onlar ve televizyonda en çok bağıranı başkan seçerler, liderlik onlar için bir çoban kavalının tatlı nağmeleridir, en gür nağme kimde ise ona secde etmeye programlıdır farksızlar ve bunu elbette ki farkında olmadan yaparlar. Cep delik cepken delik ama devlete var hep bir metelik mottosu iliklerini kurutsa da, o metelik için gözlerini bile kırpmadan kurşun yerler. Öldüklerinin farkında değillerdir çünkü.
Farkında olmayanların, farkında olmadığının farkına varan başka bir farksız ise kendini onlara lider ilan eder ve 80 milyonda bir farkına varmış o kişiyi bulur ve geri kalan yığını kanalizasyon kapağını açarak bir bok istifi gibi o farkında olanın üstüne salar. Örneklerini dünyanın dört bir yanında görmek mümkündür bunun. Mevzuyu daha da açmalıdır esasında lakin farkında olmayanlara hak verdiğim bazı noktalar var; çok konuşmamalı, çok düşünmemeli, çok yazmamalı insan. Neticede az da olsa farkına varmış bir kimse farkında olmayan birbirinden farksızlarla asimile olmak istemez. Çünkü yakından maruz kalır farksızların sohbetine tıpkı şu anda olduğu gibi.
İşte tam çaprazımda bir adam içten dıştan tehditleri okey taşlarıyla anlatıyor. Sarı 6'lı Haçlı Seferleri'nde maceraperest bir şövalye oldu ve mavi 7'li çoktan bir numaralı düşman olan bir dış mihrak oldu bile; karşısındaki adam acelesi olduğunu son bir tura bu eli bitirmeleri gerektiğini söyledi sonrasında. Bu sözün akabinde tüm Orta Doğu mikserleri ortada karılmaya başlandı kırmızı 5'liden sarı 12'liye kadar. Farkında olansa düşünmeye koyuldu, kendi somut gerçekliğini düşündü ve tanımladı; hayatı problemlerden ibaretti. Varoluşundan yok oluşuna geçen süre zarfı külliyen problemler üzerine bina edilmiş bir arsaydı ve farkında olmayan bizler için onu rantçı bir çoban en nihayetinde parsel parsel peşkeş çekecekti...