on beş yıl önce çirkin evin kapısında seni görüp yüzünü tanımadığım gün, havaya doğrultup kalbime sıktığın ilk kurşundu. senin hakkında ilk kez böyle yazıyorum. senin hakkında nasıl yazılır, hiç bilmiyorum. kurşunun içten sıcak, dışarıdan tenimi buza çeviren sancısıyla yılları geçirmişim. bilmiyordum elini tuttuğum ilk erkeğin, senin sevginin bendeki karşılığıyla örtüşeceğini. hiç inanmazdım, sen beni ne kadar sevmişsen ve ben sende neyi sevmemişsem de üstelik, bambaşka yüzlerde yine sende illallah ettiğim şeyleri arayacağımı. nasıl bilebilirdim ah ettiğim o aşkın beni senin adınla tekrar ve tekrar aynı duvarda, farklı mermiyle ama aynı gününde sabahın, tekrar vuracağını. on beş yıl önce önce çatısına, sonra evin tam ortasına düşen ateşle, dut ağacının dallarına vurduğumuz sopayla, düşen yapraklarla baş etmeye çalışan kalbimle; on beş yıl sonra şimdi bugün, o zamandan çok da farklı olmayan, yine senin kurduğun, büyüttüğün ve sürmesine vesile olduğun bu hayatı, o kurşunu o gün gibi göğsümde taşıyorum. senin hatalarından söz edemiyorum. defter tutmaz hesap bilmez oldum diyebiliyorum, sadece yüzüne bakabiliyorum. içimden akan kaynağı için yağmur dilediğim nehrim artık aktığı yolu o kadar da sevmiyor. akıyor ama bilirsin ya işte, akmak onun için öylesine gibi olduğundan. oysa öncelerde hırsı vardı, görevi diye değil de “yaptım!” demek için bile yoluna kendi koyduğu taşları sağa sola atışı, kendine yeni rota çizişi vardı. seninle bir fotoğrafımızı hatırladım niyeyse tam bu noktada. ben senin göğsündeyim, uzun uzadıya yatmışım, dünyaya inişimin kırkı çıkmamış. güvenli sığınağımdayım, ben bunu yıllar sonra hatırladığımda seni kaybetmiş gibi ağlamıştım. oysa ölmemiştin ki, ben bu yası nereden çıkardım? nereden olduğunu biliyorsun, üzücü. artık uzanılacak kıyım kalmamış evsizliğiyle sarmalıyorum kendimi her güne. göğsümü gerdiğim zorluklar dağ oldu; dumanı tüten evime, nefesime oksijen sağlayan orman oldu. biliyor musun dağ olmak, dağa dönüşmek o kadar da kötü değilmiş. en az yıkılmak kadarmış güzelliği öylece yükselmenin de. kendini, kendine hapsetmenin de. yıllar sonra bana yardım eli uzatan bambaşka birinin türlü teorik yöntemleriyle seninle ilgili dertlerimi ve hayıflanmalarımı bir şekilde yok ederim sandım, hokus pokuslu bir şeyler ya; olur sandım. büyücülüğe meyilliymişim. içimde varmış, kısacık kestiğimde saçlarımı, öyle demiştin. ben senin her şeyin değil miydim; bir parçan, bin belan, sonsuz sorumluluğun. öyle olmaz mı babalar için kızları. baba, ben sana erişemiyorum.


ben, beni hiçbir sevginin aklamayacağını senden öğrendim baba, teşekkür ederim.